eflatun sufleler...

"bunları yazmakla, çıldırmaktan kurtulunur mu..?"




...kıstas almayacak büyüdüğün şehir seni. dışardan kulağına çalınan seslere bir anlam veremeyeceksin. bahçedeki tırtılların kelebek olmaktan vazgeçtiği siya'nür bir gecede ellerine bulaşacak kofluğun zehri. kendini tutsak ettiğin, umut sandığın renkler göğe karışacak bir bir ve bahar; alacaklı gibi üzerine yağmur diye yağdığında, şemsiyeni kendine en yakın sığ'ınak edeceksin. geçmiş ve gelecek üzerine harlı kalp çarpıntıları bırakmak yerine, gelmiş ve gidecek olanın yakınında bir kanaviçeye iğreti ölüm hakkını teslim etmek daha doğru, daha dokunaklı! işte bunu bildiğin için en çok, buna inandığın için; "ömür ölümün önsözü" olacak ve sana kalan herşey biraz eksik olacak, biraz yarım. bunu ayrımsadığın için işte!..
ama yine de;

" ağlamayacaksın.
ağlamak, iki kirpik arasına kurşun sıkmak gibidir!
uzun uzun yürümektir ağlamak;
ağlamak; eğer okuma-yazma'n yoksa sahicidir!"(k.isk)

bunu da anlayacaksın sonra bir sabah; aynaların kendini mat ettiği bir yerde elinde ikinci el bir gazete küpürüyle öldürmeye çalıştığın sinek kanadı olacak hüznün, aynadan kazımaya çalıştıkça kirleteceksin kendini. heyhat! o sen değilsin ki! ayna o... sonra boğazına sarılan soru işaretlerinin, g'üç noktaların arasından bir sükut-u hayal yaratacaksın kendine; hiç bir zaman senin olmamış ,olamayacak bir renge bağlı zincirin, suça yazgılı halkaları olacaksınız. ki zaten uzaklığı yetecek sana onun, çünkü içinde yaşayacak sadece, hiç bir zaman gerçek olmayacak.

"Eğer gerçek olsaydın, nefessiz kalabilirdim, senin nefesini içime çekerken boğulmayı isteyebilirdim. Kokunu duyamayacak, kalp atışların kulağımda olmayacak kadar uzakta, ama geleceğini bildiğim kadar dibimde olsaydın eğer,’seni özledim’ cümlesini kurmanı istediğim kadar çok sabrederdim ve beklerdim gelmen için. Bilmem kaç gün geçecek, uyanacağız, uyuyacağız sonra sabah olmuş olacak ve işte o gün sarılacağız. O zaman huzurla değecek kirpiklerim birbirine, başımı göğsüne yaslarken. Bir önceki cümlenin gerçek olmasını istediğim kadar. Beklerdim. Öldüğünü senden duyma ihtimalinin gerçek olduğuna inanmak istemediğim kadar çok sabrederdim. Eğer sen gerçek olsaydın."

diye tümceler, paragraflar geçecek belki bi' an aklından, kalbine nazır içine vuran şarkılar düşündürecek belki sana bunu. boşvereceksin. her zaman yaptığın gibi. "belki böylesi daha güzel", gelmesen önemli değil, gelsen önemli olurdu"(özdemir asaf)" ya da ne bileyim; "iki rayı gibiyiz bir tren yolunun(s.a)..." vs. mısralar üşüşecek zihnine...
(avcumda ne çok soru var seninle paylaşamadığım.çift sarılı yumurta. ne zaman böyle bir yumurta kırsam: sen ve ben. çift çetrefil. beraberimizdeki birikimle birlikte köpürüyoruz.)
sonra biri artık kendine hakim olma sınırlarını aşıp, kendine sanık olma konumuna geçecek.

ecza yok.

eza yok.

ceza, hep...

ve sen bunu bildiğin için işte en çok, kendine yalanlar söyleyeceksin satır aralarında, ayışığına ödünç verip güneşi, kendine yeni kuytular arayacaksın...

demedi ki kimse bana!...

4 üvercinka:

"...sonra biri artık kendine hakim olma sınırlarını aşıp, kendine sanık olma konumuna geçecek..."

fakat sanık olmadan önce kaçacak suçun doğası gereği ve klişe deyimi ile saklanamayacak işte..

ve yakalanacak kendi kendi^sine^sine..

sonra yargılanacak işte olmaktan vazgeçtiği tarafından..yine..

olmak istediği ile olduğu bir türlü barışamamışlar mı yoksa gerçek sanıklar?.. bilmem öyle san'dık biz.

öyle bellettiler.

ellerimizde hep o balmumundan kelepçenin gölgesi, yargısız infazlardan keza...

balmumu kelepçe küçümsenmemeli ya,

pamuk ipliğinde asılmışlıkta var bir kaç kez, o denli hafif hani..

tabure tekmelenir fakat bir güvercin havalanmaz şafakta, o hoş masalda ki gibi,

sonra bir boyun kırılır belki, ip kopar bu kez ya da..

tabure buzdandı belki, son nefesin bi tekme atımı altına konuşlanmış ıslaklık ondan... hani göremedik ya ölümün nedenini, buz kadar suyduk ancak...