eflatun sufleler...

"bunları yazmakla, çıldırmaktan kurtulunur mu..?"

"Şey"lerimiz var bizim.. Yığınla şeyimiz. hatta gitgide biz o şeylerin bir şeysiyiz..



Şeylerin sarmalında yuvarlanan birer kayıp yıldız gibi, şeylerin uzayında ismi olan bir partikül gibi seyir halindeyiz. .


Diş fırçalarımız var bizim önce, sonra elektrikli diş fırçalarımız, sonra diş fırçalarının yedek başlıkları, o yedek başlıkların kapları, sonra o kapların koyulacağı bir kutu, sonra kutunun koyulacağı bir dolap, dolapta başka şeylerimiz, şeylerin arasında gezen ellerimiz var..


Acaba ne kadar zaman geçer bir ömürde kaybolan şeyleri arayarak, şeylerin yerlerini hatırlamaya çalışarak? bir kalabalık halinde, evlerimizde, bir başımıza oturmaktayız.


Bir de "yersiz şeyler" var, en çok zamanı onlar alır esasen.. kopmuş anahtarlıklar, bozuk paralar, dibi kalmış kremler, içinde tek dal kalmış sigara paketleri, para üstü yerine alınmış kötü sakızlar, saçlar kesildikten sonra öksüz kalmış tokalar, gazı bitmiş çakmaklar, teki kayıp küpeler.. Esas şeylerin arasında bir gezinti halinda varolurlar illâ^..


***


Kış renklerinden giyinmiş bir ihtiyar adam var aşağıda, pencereden bakıyorum mesela..


Yani evdeki bütün o "şey"ler ardımda.. Nasıl ağırım nasıl fazlayım kendime bütün bunlarla!..


Sırtım dönük olarak şeyler kalabalığına, adama bakıyorum. adam çöp kutusunu karıştırıyor. Belki de çöpler o kadar pis değildir. Kim bilir? Belki bu da bir meslektir ve muhtemelen nice incelikler içermektedir. Elinde ucu kıvrık bir demir çubukla adam, çöpleri eşeliyor. Bana buradan hiç de "zavallı" gibi görünmüyor. Çünkü hiç acele etmiyor ve epey rahat görünüyor, yetişecek bir yeri yok belli ki. üzerindeki hiç bir şey ona ait değil besbelli. Besbelli bir süre sonra ona da ait olmayacak , şehrin bir yerinde yenisi bulununca bir kenara bırakılacak.


Adam, üç beş şeyiyle birlikte sokaklarda dolaşacak. Adam, şeysiz. Adam, hafif. Hiçbir şeysiz olduğu için adamın telaşı da yok. Kayıp da etmiyor bir şeyini, aramıyor da. Elleri, olduğu gibi...


* * *


Metal bir sigara kutusu buluyor, adam çöpte. "Bunu beğenecek" diyorum ben. Almıyor atıyor. Çünkü "güzel kutular" hiçbir işe yaramıyor. Çok güzel bir bisküvi kutusu buluyor sonra. Ben olsam kesinlikle alırdım mesela, takardım onu da peşime. Adam onu da atıyor. Adamın ellerinde herşey gerçek kıymetini buluyor. Hayatta bir kıymeti, yaşamda bir karşılığı olmayan şeylerin tümü onun bile çöplüğüne gidiyor. Bizim "süslerimiz" onu ilgilendirmiyor. O bizim gibi şeyleri peşinden sürükleyerek sürünmüyor. Adam bizim çöplükteki hiçbir şeyi beğenmiyor.


Dev naylon torbasını sırtına atıp, elinde demir çubuğunu sallayarak ağır, ama çok ağır yürüyor.


Sokağın ortasında duruyor sonra.. Tam ters yöne doğru yürüyor. Sonra yine duruyor. Duruyor.. Oturmaya karar veriyor. Sonra kalkmaya karar veriyor yeniden. Bir kez daha ters yöne yürüyor...


Sizin bir sokağın ortasında durmaya hakkınız var mı? Siz bir sokağı üç kere ters yönde yürüyebilir misiniz? Sizin böyle bir hakkınız yok. .


Çünkü sizin şeyleriniz var.


Çok "güzel" şeylere sahipsiniz siz.






Teşekkürler...

Ece Temelkuran

*Ve yengeç batırır göğsünün ortasına kıskacını.
Tam göğsünün ortasına

Akrep


iğnesini


henüz

çıkar-madı


affettiğimiz yerlerinden


birbirim iz in.

"kestiğin yerde kalsın bıçak, gelmesin seninle."

İyi bir şey olacak mı? iyi bir şey olacak mı? Olacak mı bir iyi şey? iyi şey bir olacak mı? şey olacak mı bir iyi? bir iyi şey mi olacak ? iyi şey bir olacak mı?

iyi

bir

şey

olacak mı?


Ben acılarla muhatap olmamayı da bilirim ömrüm ama senin yüzünü hep yanlış okuyorlar. Benim yüzümü hep yanlış okuyorlar ömrüm.