eflatun sufleler...

"bunları yazmakla, çıldırmaktan kurtulunur mu..?"




Çeşitli war'yasyonlarla dünya tarihindeki savaşlar ve türevlerinin sebeplerinin 1 'e eşitlenebileceğini idrak edebiliriz evet. hatta evet belki normal de karşılayabiliriz; öyle ya dünya paylaşılamayacak kadar güzel bir yer.(!)

nükleer silahlar, bombalar, terör, toz, duman... evet belki onlarca yıkıma, ölüme, çaresizliğe üzülmekten, belki hüzünlenip bir iki damla ağlamaktan başka bir şey de gelmez elimizden. ve hatta bunun için de kahırlanabiliriz.

ama en kabullenilemeyen, en özümsenemeyen, bir türlü içe sinmeyen bir yanı var savaşın; çocuklar...

örneğin; afganistanda aileler savaştan kaçarken 15 yaşından küçük kızları yanlarına almazlar. çünkü onlar başbelasıdır, iyi koşamaz, eli silah tutmaz, ölü göremez, açlığını bastıramaz, ağlar, duygusaldır, annesini en özliyecek olandır. insan olmaya en yakın olandır. yanlış yerde doğandır. umursanmayanların en umursanmayanıdır. işte taliban, işte a.b.d ve işte nükleer başlıklı barış güvercinleri... hepsine en uzak yerde durandır.

unuttun ya bir de şu var coni;

Lakposhtha hâm parvaz mikonand
...


kumsaatleri hala yanlış zamanlara savuruyor umudu, ters yüz ediyor ve bıçak gibi orta yerinden kesiliyor hayat...

sevgili kendim; neler yaşamışsın sen böyle?

sevgisiz kendim? sevgisiz kentim?...

iyelik ekleri kandırmaya yetmiyor bir kenti, kendinden geriye sayıyor ve şimdiki zaman ekleri bile zamana ayak uyduramıyor artık..hep açık ara önde gidiyor akreple yelkovan, bense hala tersyüz etmeye çalışıyorum özneyle yüklemi; oysa çoktan kırılmış miladı önsözümün, yazgıya paralel ve kopkoyu çizgilerle...

umut ile ruhumun eklem yerlerindeki bu kireçlenme çoktan başlamıştı; otopsiye gerenk yok!


"ayağı kırık bir at var kalbimde

kim vuracak..?"


belki yağmur önsözü olur sözyaşı kanallarının, belki zerre tesir etmez şarkılar, belki yanar zaman, yanar da kül payı kaçarız dumandan...


"belki yıkarım gider, ne kaldı hikayemizden..."


"önümde bembeyaz bir sayfa var:henüz kirlenmemiş, sözcüklerin gizli anlamlarıyla lekelenmemiş, hayata karşı saf, ölüme karşı çaresiz, tehlikeye karşı hazırlıksız, çirkefliğe karşı tetikte bie sayfa. yeni bir sayfa bu. geçmişini hatırlamayan, geleceğini unutmamış, bilgiyi sevgiyle eş koşan bir sayfa. kavgayı rant edinmeyen. eleştiriyi hırçınlıktan kesip ayıran. cesur bir sayfa. yalnız(?) bir sayfa. bu sayfa bana ait. bu sayfaya yazmam artık şart. neyi nerden alırsam alayım, neyi nereden sökersem sökeyim, acıya da, sevince de tahammül edebilmeliyim.


ölmeyeceğimi anladım. yaşadığıma inanmalıyım şimdi..."
(küçük iskender-eflatun sufleler)
söz bırak bi kere de bize be usta... ellerim bak bom-boş!


Gide gele us(l)andığım Bursa yolları "feri"bot karelerinden bir tanesi.
Şarkısı vardı bi de; "feri"dun düzağaç yani daha doğrusu grup tını'dan:
"sana ulaşamamak sorun, sevgiye uzanamamak
sevginin kalmadığı bu yüzyılda
uzak mı tükenmeyen sevgiler
çok uzak mı gözyaşlarının kuruduğu sevinçler
ne aklar gecenin suç dolu karasını
bir iki kuştan lekenin tüm geceyi süslediği vadi
çok uzaklarda mı...
elimizden tutsa bir tutam sevmek
çekip götürse bizi...
çiçekleri yeniden sevebileceğimiz yere
birlikte..."
Ah elimizden tutsa...


Dostum artık küçük prens bile iplemiyorsa seni, şapkadan tavşan yerine kurbağa çıkıyorsa, ve gerçek prensi bulana kadar bir sürü kurbağa öpmek gerekiyorsa...

beyhude(hep kullanmak istemişimdir bu sözcüğü, "boş" anlamına gelse de bana "doluluğu" çağrıştırır zira) bu sabahlar, bu uyuyup uyanmalar, gidip gelmeler, dolup boşalmalar...

boş ver.. yine boş verrr!!!

ama yine de bi bak;


"Ne fark eder ki?" dedi küçük prens. "Nasıl olsa her şey küçücük benim yaşadığım yerde." Sonra da ekledi; sesi biraz üzüntülü gibiydi: "Burnunun doğrusuna gitse de kimse fazla uzağa gidemez orada..."


iş bu blog canısıkılanyazar familyasının, türünün son örneği fenalarda bir üyesi tarafından sıkıntılı bi pazartesi gecesi belki bi nebze içdökümü olsun diye ya da bişeyler paylaşılsın diye, belki biraz hafiflensin diye, ya da öylesine, geceninbusaatibaşkaişinyokmu mikrobakterisinin çemkirmelerine aldırmak'sızın kaleme alınmakta bununla da kalmayıp kaleme gücenmekte, darılmakta ve de gocunmaktadır.kalem başka işin yok mu?!!kal-em!

ee her söyleneneni yapmak zorunda mısın?velhasılı kelam, nevi şahsına münhasır yazar bul-aşmıştır bi'kere bu işlere, dönüşü var midur, zaman göstere...(loading)

neyse, hoşbulmak umuduyla...