eflatun sufleler...

"bunları yazmakla, çıldırmaktan kurtulunur mu..?"


Hayır hayır edebiyat parçalamiycam bu kez. sadece biraz saçmalamak istiyorum. içimden geldiği gibi... kasmadan. relax... noktalama- imla kurallarına dikkat etmeden hem de. sadece kusmak... bütün ünlem, virgül üç noktalardan sıyrılarak... biliyorum istesem de yapamiycam bunları. kısa cümleler de kuramiycam. belki de kurarım. yaparım bunu evet. ama su gibi olmak istiyorum bugün. sadece akmak...üç nokta...

sabah oldu bak. gün aydı. yine. o bunu hep yapıyo... sabah, hep oluyo tanrım, bunu hep yapmak zorunda mısın? yeni bi güne katlanmak, uyumak, yemek yemek, sonra kahve yapmak, sigara içmek, en depresif şarkılara ziyan olmak, sonra ne biliyim, kapının arkasındaki anti sigara "no smoking"lere bakıp kalmak, annemin yüzünü hatırlatmak zorunda mısın bana? ciğerlerime bişey olmasın diye sabahlara kadar başımda bekleyen meleği,dumanın her savruluşunda gözlerini aklıma getirip getirip beni ziyan etmek zorunda mısın? yazık etmek zorunda mısın tanrım?!!
yalnızım. yalnızlığı sevip sevmemek arasındaki o ince çizgi hep. hani yalnız da olunmaz yalnızsız da. gibi...

ellerimi boyalara batırıp deliler gibi resim yapmak istiyorum mesela; şimdi dışarı çıksam deliler gibi yağmur yağsa boyalar silinse ellerimden bir bir, ama ben yine batırsam üstümü, çapçamur olsam... olsun ne farkeder? yıkanırız geçer. bi silkiniriz geçer. alışkınız buna. geçer nasılsa... geçmez aslında ama işte bu da geçer...

istanbul'da bi eminönü vapurunda olmak vardı şimdi, zemheri soğuğa rağmen montumun kollarını uzata uzata, titreye titreye fotoğraf çekmeye çalışmak ve içerde bana kıçıyla gülen yaratığa el sallamak...
yok yok boşver şimdi istanbul'u. bi de ona kanama. ona yanma bi de.

kendini resetleme mekanizması olmalı insanın. balık olmalı mesela.üç saniyelik hafıza. oh miss... hayata bak. oraya buraya çarpıcaksın mesela bi sürü tehlike atlatıcaksın, çok aciycak ama...a-aa! yok. unutmuşsun. tamam üç saniye olmasın.
24 saat? öf banane." elli ilk öpücük" filminde vardı bu... bi de..yeah beybi; "eternal sunshine of the spotless mind" o ayrı bişey gerçi...

insan niye böylesin sen? hayvan olsana iki dakkalığına. içgüdüsel yaşa mesela. kalp denen zımbırtıyı o güzel kafana hiiiçç takmadan, sadece yaşa. o da mecburiyetten ha. kuş olmak var sonra. onu da anlamam hiç gerçekten kuş beyinli diye bi kavram var heralde. benim kanatlarım olucak ve uçabilicem de 2 ekmek kırıntısı için kendimi paraliycam. git banka soy mesela. salah.

öf güneş vurup durma odamdan içeri odamın ışığını hala söndürmedim ben. yani hiç gerenk yok anlıyo musun? yani var da. şimdi değil. tağam kendimi bi bok sandığımdan değil. kızgınım sana biraz ondan. zamanlama problemim var dostum seninle. ne zaman doğucağını bilmiyosun hiç. ok problem is me!

niye böyle? neden neden neden? bu kadar zor olmak zorunda mı? hayır kendime kızıyorum en çok, zor değil ki aslında hiçbişey. ben öyleymiş gibi yapıyorum ve aslında büyütücek bişey yok ve aslında "takma kafana tokadan başka hiccbişee"
diyen bi canın sesine kulak kabartmak da zor değil. yüzeye in biraz lem. şşşt sana diyorum. kendim. bak bi.

ah anne, beni bu kadar sevmek zorunda mıydın? vebal gibi. altında kalıyorum senin sevginin biliyo musun? eziliyorum. bilmiyosun. bilemezsin. ah anne ben ne uçurumlardan düştüm bi bilsen. ama bilme n'olur, yapma anne ağlama, duyma beni. iyiyim ben. sırf sen annemsin diye, sırf benimsin diye, sırf o kadar yücesin ve hayatımın anlamısın diye. hiç söyleyemedim sana bunları. hep acıttım, üzdüm.
özür dilerim anne, affet! çok sevdim seni ben, hep. kendimden bile çok. o'nu da tabi. belki onu en çok. yok diye anne, darılma sakın. ama var aslında biliyorum. buna inanmasam... yok anne yaşanmaz...
"güzellerim benim" demişim küçükken size, bi istanbul yolculuğunda şarkılar söylemişim, sonra şimşek çakmış, allah baba fotoğraf çekmiş bizi, ama negatiflerini vermemiş geri hiç; şimdi o fotoğraflar orda bi yerlerde çürümekte...ama içimde. hala taze anne. bil-me!
kırık işte kanadım anla; sen herşeye yeterdin bilirdim, yetersin anne, sen fazlasın hatta, hiç sarılamadığım kadar sarılasım var sana, hiç söyleyemediklerimi bağırasım. yapamiycam biliyorum. yapma anne ağlama!


ikimizin yerine bak gözyaşlarım, sen ağlama!

tamam depresifim yine evet, darmadağınım. geçicek be can...
hatta geçiyo bak. seni tanıdığımdan beri içimden bi gemi geçiyo. hep...

şöyle bişey belki;

Huzurla uyanacağımızı içten içe hissettiğimiz bir rüyaya dalmak üzereyken belki de, aynı evin farklı odalarındayız önce. Sıkılganlığımızın sebebi aslında duvarlarımız ve yaşam destek ünitelerimiz. İşte sadece kendimizle kalabilmek için elektriklerin kesilmesini bekliyoruz. O zaman gerçek aydınlığa kavuşacağız sanırım. Ne o, ne kimse, ne onlar, ne siz. Sadece kendi gerektirdiğin gibi. İstediğin ve içinden gelen gibi. Yatağına uzanıp, ellerini ensende birleştirdiğinde kurduğun hayallerdeki gibi aynı. Sen. Kurduğum yüklemsiz tümcelere aldırış etmeden.Sancılı bir doğumda sanki içimizdeki canlılığın kaç katına çıktığını anlayamayan bir hissiyatla, heyecanlanmak elde değil mi diye düşünürken. Ki değil.Kısa süredir kafamın içinde bu his ve başka yerde var olması mümkün gözükmüyor mu? Görmek için bakmak istesem de. Bilmiyorum galiba.Göz ve ten uçurumsa ve varlığımız uçurumdan atlarken güven ve huzur bulacaksa, yarın uyanırken ben, başucumdaki eller deniz koksun sadece.


bilmiyorum. ölsek ha?
tamam tamam sustum!

2 üvercinka:

yalnız olmak değil belki esas katlanılmaz olan,

yalın olmamak, olamamak..

o taşanı işte,

"o" nu anlatmaya çalıştığın bir kaç sözcüğün içinde yitirmek..

yoksa nedir ki "yalnız"..

rakı içmekte var..

yalın'ayağız aslında hep de içimize dar gelen bi şeyler var; yorgana göre uzatmadığımızdandır belki. taşmakta evet, çünkü o kadar derin ki içimizden geçen nehir, akıtacak deniz bulamıyoruz belki, ondan...

"o" sığ'madı hiç sözcüklere, çünkü onu anlatabilcek kadar derin olamadı kifayet.

içmek... ağlamak var. olmalı.