eflatun sufleler...

"bunları yazmakla, çıldırmaktan kurtulunur mu..?"

Marketten çıkmışsın. Elinde torbalar. Sarktıkça seni de sarkıtıyorlar. Yürüyor musun, yol mu sürtünüyor sana; kesinkes bir şey demek zor. Yüzün de çenenden aşağıya çekeliyor; kâh zaman yüzünden kâh söyleyemediğin sözün çene altında birikip çekme yapması.
Kötü dikilmiş etek astarı gibi yüzün. Çekme yapıyor. Gibi. Hiçbir şey tam kesin değil tabii ama giderek naylon poşetlere benzeyen bir halin var. Bir de naylon musun üstüne üstlük! Bak sen şu işe.
Fakat bacakları mı kısalır insanın? Bence kısalabilir mevsimine göre. Tamamen mevsimine bağlı. Tam o mevsimlerin, adları ne ise artık, cemresi düştüğünde yağmur başlar. O garanti bak işte. Mütereddit başlar ve net bir kötü niyetle.

Şemsiyeyi açma zamanı

Şemsiye açılsa mı açılmasa mı aralığında takılı kalan yağmurlardan. Sadece nakaratı hatırlanan şarkılar gibi takılı kalır. Sokakta şemsiye açan var mı, ona göre açacaksın sen de. Ne ise artık seni böyle acayip yapan, erkenden şemsiye açmaya bile utanıyorsun. Şemsiye zamanlaması mühim. Herkes birbirini izler muhakkak.
Şu da var:
Neye göre aldıracağız paça boyunu? Ruhi iniş yokuşlara aşina bir kılavuz-terzi bana bunu söylesin. Ya bacaklarımız aniden kısalırsa ve küpküçük kalırsak dünyada? Yağmur da başladı, gördün mü bak. Islak paçalarınla kalırsın işte böyle.
Alsaydın tedbirini sen de. Paçaları hiç ıslanmayan birileri var bu dünyada. Onlar bütün derslerini biliyorlar, her nasılsa.
Aklında bir şey var. İyi olmadığı besbelli bu şeyin. Açtıkça açılan paketler gibi bir şey açılıyor aklının içinde. Öküz bir arkadaşın öküzce bir şakası gibi.
Bir sürü kâğıtla seni öksüz bırakan hediye şakası gibi; sevinme mecburiyetiyle, hayret baskısıyla baş başa. Öyle bir şey açılıyor kafanın dibine doğru. Sonunda kalacaksın çerçöple baş başa, orası garanti.
Farkında bile değilsin (Heeyy!) başın öne çekiyor! Kaldıracaksın başını ama aklının içindeki o şey ne ise işte, uğursuz bir şey besbelli, açılmaya devam ediyor. Dibine varacaksın birazdan. Vallahi bilmem artık, iyi mi kötü mü, ona da kendin karar vereceksin bi’ zahmet.
Her koyun kendi bacağından asılır; insanlar muhakkak başkasının bacağına asılır. Bacaklarına sahip çıkacaksın bi’ zahmet. Bi’ zahmet kavga etmeyi öğreneceksin ve soruların çıkacağı yerleri bileceksin.
Böyle kıyıya vurmuş denizanası gibi olmandan hiçbirimiz memnun değiliz.
‘Seni-böyle-düşkün-görünce-ne-diyeceğini-bilemeyip-manasızca gülümseyen-ahbaplar-ekibiyiz’ biz! Böyle zamanlarda sen de markete gitmeyeceksin bi’ zahmet!
Sonra hiçbir şey olmuyor. Esasında hakikaten de böyle. Tam öyle yürürken işte, poşetleşme sürecinin dibine doğru bir arpa boyu giderken tam olarak hiçbir şeyin olmadığı bir nokta var. Bir küçük sessizlik çatlıyor insanın içinde.
Bunun başka adı yok vallahi, bir küçük sessizlik çatlaması. Orada durasın geliyor. Herhangi özelliği olmayan bir nokta. Güven Eczanesi’nin köşesi bile değil, Muhterem Apartmanı’nın girişi bile değil.
Herhangi bir noktasında sokağın küt diye bile değil, hatta belki pıt diye bile olmayabilir, en sessiz adımda durasın geliyor. ‘Artık ben yürümeyeyim yahu’ bile demiyorsun. O kadar sessiz bir duruş.

Bir kez de dur...

Bu gelir gider insana. Durulmaz, yürünür. Bana mı anlatıyorsun, kesin yürünür diyorum sana. Ama bir kez de dur bakalım. Ne olacak? İnsan merak da mı etmez kardeşim? Ama haklısın, büyük risk. Evet evet büyük risk. Ya bir daha hiç...
Maazallah, neler gördük biz. Dağ gibi yiğitler gitti böyle. Nereye mi? Ona da kendin gidip bakacaksın bi’ zahmet. Fakat ben sana diyiim yine de. Bugün de bu gerçeği söylüyorum. Ruhi inişler ve yokuşlar ömrünün saatli maarif takviminin arka yaprağından okuyorum:
İkrah rüzgârları başlar. Kapılıp gitmemek için yürümeye devam etmek tavsiye olunur. Akşama da muhakkak patlıcan musakka pişiriniz.




evet, EceTem

Bazen kapı açılıyor birileri kaybettikleri ya da kaybettiklerine benzetecekleri bir şeyleri aramak için içeri giriyor, saklanıyorum..

   Bazı şarkılar iç'te bir yerin kuyusunu kazıyor, bazı şarkılar içimizi kuyulardan sarkıtıyor..
      Bazı şarkılar kuyu bazı şarkılar kupkuyu kopkoyu bazı şarkılar bazen bazı şarkılar d'ipsiz kuyu..


"Kuyunun dibinde kurbağalar / Sanır ki gökyüzü kuyu ağzı kadar.."



Biliyorsun, bizim her türlü yalnızlığımız
Yeni bir dil olacak yarın..

Edip Cansever