eflatun sufleler...

"bunları yazmakla, çıldırmaktan kurtulunur mu..?"

"..dinlerdim telâşlı kanunlardan sarışın türkçeyi nasıl da sevdim ne iştir bilmeden sevmeyi ürkek bir çilenti usulca yoklardı bahçeyi nerde tavuskuşları nerde müjgân'ın gençliği nasıl da sevdim ne iştir bilmeden sevmeyi müjgân mıdır sevilmek yanlış anlaşılmak mı biraz da.."


"Odanın duvarları bomboş.
Nasıl yaşadım on yıl bu evde?
Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Kimse de uyarmadı beni. İşte sonunda anlamsız biri oldum. İşte sonum geldi.
Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım."
Tutunamayanlar - Oğuz Atay
(Bir kutsal kitap var ise eğer..)

"Üzümde unutma beni zeytinde unut

ben tenhayım bağa

Sütünü bende sakla acıdan taşmış

bir incir gibi içliyim sana

Gazelimi al aşktan güze say beni

say ki yaprak olup düştüm dalına

Gamda tutma beni cam odada tut

ben küçüğüm dağa.."

Başlamak.. Hayatı sıfırlamak. Bir merdiveni duvara dayayıp, duvara merdivensiz tırmanmak.. Bir bardağa su doldurup; suyu şişeden içmek.. Ceplerinde yeni bir şey var mı diye yoklayıp dururken hayatı; kendine yeni bir gömlek dikmek.. Gömlek değiştirmek. Kuyruğunu bir taşın kuytusuna bırakmak yenisi çıksın diye; içinde koşturduğun ormanların rengini almak, kimseler vuramasın diye.. Yeşil olmak. Bu kalem un gibi dağıtır sözcükleri diye diye; kurşun kalemi kağıda değdirdikçe fitilini ateşlemek o hep elindeki tetiğin; kendine yeni bir tabanca edinmek. Bu kez ne kendine ne başkalarına doğrultacağın; yalnızca hayatın soğuk kabzasında elin hep tetikte dursun diye; yalnızca güven ırmaklarının o serin sularında kurşun garantisini belinde hissedebil diye; yalnızca yüzerken, bir şelaleden aşağı yuvarlanırsan diye işte; ceplerini yokladığında soğuk bir taşa çarpma diye..


Başlamak.. Bu kez artık sahiden başlamak. Tüm karanlığından beslendiğin geceleri gündüze vardıran güneşten, tüm yağmurlarında yıkandığın şimşekleri çaktıran buluttan, tüm dikenlerinde koşturduğun kırmızısına kanadığın gülden; tüm çıkmaz sokaklarında kaybolduğun yolları maviye kavuşturan denizden; evet en çok denizden başlamak. Hep dalgalarında akıntıya kürek çektiğin, fırtınalarında yelkensiz kaldığın, kumunda taş, suyunda yosun, balığında kılçık aradığın denizden.. Artık mavisinden başlamak denizin; güneş tepeden tam dik açıyla yüzüne vururken sırtüstü yüzmek; durgun sularda kendini fırtınaya borana değil, dingin güneş rengine bırakmak..


Başlıyorum a dostlar; yeni bir hayata, yeni bir işe, yeni bir şehre, yeni insanlara, yeni umutlara..

İrtifa kaybetmeden uçuşlara en çok.. Havalanmalara. Sazlıklardan..


Biliyorum şiirler aklamayacak bu beni dünyadan kaçıran uç uca eklenmiş çarşafların kanını, biliyorum kimse vurmayacak dört yana saldığım ayağı kırık atları, biliyorum dürtmeyecek içimdeki narı kimse, kimse tadına bakamayacak içimdeki sepetini yaralayan incirin; kimse bunu gazel'den saymayacak.. Hiç bir şey içinde yüzmeyecek içlerinde yangınlar söndürdüğüm kirli suların, suları çekilmeyecek günle savaşarak ağır ağır çekildiğin bataklığın..


Sonra kalbim.. Yıldızların içine devrilmiş ka(hı)r lekesi. O, çok eski şarkılarla göğe ittiğim dua.

Gidecek kalbim; avuçlarına yalnızca alnının sığacağı bir kimsesizliğe.. Orda kendine bir secde bulur çakılır ancak, avuntunun tozunu ve uçsuz bucaksız hatrını göğün, başlayınca soğuk ve sonu gelmez karı başının üzerine çeker.. Göstermez kimseye, kanla dolan ağzını ve her şeyin nasıl biteceğini bilen yazgısını..


Yürünmüş yollar, denenmiş ağlamalar, sessiz göğü kışın, her sabah bir gül gibi gece seviştiği yataklardan çıkan her şey! Sarsıntıları savaşın, sokaklarda kan unutup biten o kavga! Zifiri ev içlerinde korkunç balıklar gibi kaynaşan, çürümüş yaprakla beslenen bütün bu anılar. Her şeyin, her şeyin karşısında, gözlerimde uyku, avuçlarımdan parmak uçlarıma doğru esen rüzgarla ben, orada her şeyin tam karşısında gövdeme tırmanan yakıcı buharla ben; bütün bunlarla ba şederim. Tanrı bana bunları bahşettiyse; ben bunlarla başetmenin yeni yollarını bulurum. Buldum. Yeni yollara çıkacağım ey ömrüm; sen sakın çıkmazlara sap-lan-ma!


Yeni bir yola çıkarım ben; uykuya yuvarlanır gibi. Ekmeği, yağmuru ve buz gibi kollarını tasanın, bırakarak ardımda. Çağrılmış ve mutlu gibi. Giderim, dalgaların parlak sırtı gibi keskin ve aman vermeyen ve sınırsız ve ölçüsüz ve yelelerine yapışarak korkunun..


Çünkü a bu hayat böyle. Dimdik yürüyen püsküllü bir aşk gibi sorularımı, acılarımı, şeytanlarımı değiştiren, erimiş kurşun gibi biriken delik deşik kalbimde. Öyle yakıp kül eden. Öyle keskin.. Umudu küçümseyen bir yüzyıl köpükler saçarak geçiyor aramızdan. En güç yokuşun yolunu tuttuğumuzdan, en korkunç düşmanı seçtiğimizden kendimize, oturup şarkılar yazdığımızdan. Birden patlayıp üstümüze dökülen sağanağa. İnandığımızdan. Beklediğimizden. Dünyayı söz sandığımızdan...


Peki; emrindeyim hayat, umrundayım, ömründeyim. Al seninim. "Günler tepelerden aşağı koşan atlar misali.." Koşarım senin yelelerinden yukarı. Yukarılara..


Demişti biri zamanında;


"Binyıllardır kendisini oluşturan bir mercan resifini neresine iliştirebiliriz ki koşar adım kaygılarımızın..
fakat bu yanlış mıdır.. zamanın ve yanında ufalan^an yaşamın bizi koşturması böyle..
yolunda gitmeyen bir şey var hissi verse de, ara ara, kim söyleyebilir bunun yanlış olduğunu..
ve bu sus lar, bu es ler..
nasıl olunur bunlarla.. ve zaten nasıl başka yolu yok..


ve nasıl olunur yine bunlarla.. es.. nasıl olunur.. es.. nasıl olunur.. es..
zaten.. es.. ol.. ur.. es.."