tag:blogger.com,1999:blog-51078441722320515752024-03-13T06:34:51.253+03:00eflatun sufleler..."bunları yazmakla, çıldırmaktan kurtulunur mu..?"Melusinéhttp://www.blogger.com/profile/13726683604018780770noreply@blogger.comBlogger315125tag:blogger.com,1999:blog-5107844172232051575.post-30104353100493812312023-12-09T22:47:00.003+03:002023-12-09T22:49:31.209+03:00Ceviz Kabuğuna Yergi..<p> Dünyanın burasında mahsur kaldım!</p><p>Kupkuru bir ceviz kabuğunun içinde hapsolmuş bir kurtçuk gibiyim epeydir..</p><p> Beni ölümle nakışlanmış bir gergefin alacalı rengi, beni kederle boyanmış bir çekmecenin paslı kilidi, beni hep yağmurla sağalmış bir gökyüzünün fırtınalı sağanağı, beni zemheri kış ayazında dahi açmaya zorlanan bir çiçeğin taç yaprağında kuruttular!..</p><p><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMyRtE0bpRUN0x9W_P-fzsBTeC01jvm4kp-odtYiw8wCSqGWi8tjt0lo50LJPMpO6Y8VKTxLhxeuiTO44bMShPN4xbjKUUDUQ5NCIlbxXLS8jVXndNuWUool-dka1wqo87kAMxvHgT7l0PM31ojfoP2SIqs5r5O7OB48TqduwYBOyIKzCLD9PnkQ30VT6g/s640/images-68967974225718035104..jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="480" data-original-width="640" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMyRtE0bpRUN0x9W_P-fzsBTeC01jvm4kp-odtYiw8wCSqGWi8tjt0lo50LJPMpO6Y8VKTxLhxeuiTO44bMShPN4xbjKUUDUQ5NCIlbxXLS8jVXndNuWUool-dka1wqo87kAMxvHgT7l0PM31ojfoP2SIqs5r5O7OB48TqduwYBOyIKzCLD9PnkQ30VT6g/s320/images-68967974225718035104..jpg" width="320" /></a></div><br /><p></p>Melusinéhttp://www.blogger.com/profile/13726683604018780770noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5107844172232051575.post-50429621826917247292023-05-02T15:00:00.001+03:002023-05-02T15:00:31.289+03:00<p> Her şeyin sonuna geldiğini düşündüğünde her şeyi sonuncu kez bitiren o duvar dibindeki çiçek.. </p><p><br /></p><p>ne diyordu(k)?..</p><p>"Her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği.."</p><p><br /></p>Melusinéhttp://www.blogger.com/profile/13726683604018780770noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5107844172232051575.post-70901412316016029902017-09-18T21:27:00.001+03:002017-09-18T21:27:58.863+03:00Deniz Tekin - Gelir Miyim<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="270" src="https://www.youtube.com/embed/yWFscS08UQU" width="480"></iframe>Melusinéhttp://www.blogger.com/profile/13726683604018780770noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5107844172232051575.post-66382865759669499882015-05-06T22:43:00.003+03:002015-05-06T22:43:15.440+03:00<b><i>Utanmak, üzülmek ve umutlanmak bir kılıçlarını, bir kadehlerini tokuşturuyorlar içimde..</i></b>Melusinéhttp://www.blogger.com/profile/13726683604018780770noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5107844172232051575.post-40538811334969200392015-01-16T15:39:00.002+02:002015-01-16T15:39:55.330+02:00Değirmen..<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Okuduğum en güzel hikayelerden.. "Uzun hikaye" ama; yazgımızı değiştiren hikayeler hep uzun değil midir zaten?</span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;"><br /></span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;"><br /></span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">DEĞİRMEN</span><br />
<span style="font-family: Verdana; font-size: xx-small;"><br /></span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Hiç sen bir su değirmeninin içini dolaştın mı adaşım?...</span><br />
<span style="color: black;"><span style="font-size: xx-small;"><span style="font-family: Verdana;">Görülecek şeydir o... Yamulmuş duvarlar, tavana yakın ufacık pencereler ve kalın kalasların üstünde simsiyah bir çatı... Sonra bir sürü çarklar, kocaman taşlar, miller, sıçraya sıçraya dönen tozlu kayışlar... Ve bir köşede birbiri üstüne yığılmış buğday, mısır, çavdar, her çeşitten ekin çuvalları. Karşıda beyaz torbalara doldurulmuş unlar...</span><span style="font-family: Times New Roman;"> </span><span style="font-family: Times New Roman;"></span></span></span><br />
<span style="font-family: Times New Roman;"></span><span style="font-family: Times New Roman;"></span><span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Taşların yanında, duman halinde, sıcak ve ince zerreler uçuşur. Halbuki döşemedeki küçük kapağı kaldırınca aşağıdan doğru sis halinde soğuk su damlaları insanın yüzüne yayılır... </span><br />
<span style="color: black;"><span style="font-size: xx-small;"><span style="font-family: Verdana;">Ya o seslere ne dersin adaşım, her köşeden ayrı ayrı makamlarda çıkıp da kulağa hep birlikte kocaman bir dalga halinde dolan seslere?... Yukarıdaki tahta oluktan inen sular, kavak ağaçlarında esen kış rüzgârı gibi uğuldar, taşları kah yükselen, kah alça</span><span style="font-family: Verdana;">lan ağlamaklı sesleri kayışların tokat gibi şaklayışına karışır... Ve mütemadiyen dönen tahtadan çarklar, gıcırdar, gıcırdar... </span></span></span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Ben çok eskiden böyle bir değirmen görmüştüm adaşım, ama bir daha görmek istemem. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Sen aşkın ne demek olduğunu bilir misin adaşım, sen hiç sevdin mi?...</span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Çooook desene! Sevgilin güzel miydi bari? Belki de seni seviyordu... Ve onu herhalde çok kucakladın... Geceleri buluşur ve öperdin değil mi? Bir kadını öpmek hoş şeydir, hele adam genç olursa...</span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Yahut sevgilin seni sevmiyordu... O zaman ne yaptın? Geceleri ağladın mı?... Ona sararmış yüzünü göstermek için geçeceği yolda bekledin, ona uzun ve acındırıcı mektuplar yazdın değil mi?...</span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Fakat herhalde ikinci bir aşka atlamak senin için o kadar güç olmamıştır. İnsan evvel' kendi kendisinden utanır gibi olur ama, bilir misin, bizim en büyük maharetimiz nefsimizden beraat kararı almaktır. Vicdan azabı dedikleri şey ancak bir hafta sürer. Ondan sonra en aşağılık katil bile yaptığı iş için kafi mazeretler tedarik etmiştir. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Ha, sonra bir üçüncü, bir dördüncüye sevdin, ve bu böyle gidiyor. <strong>Peki ama, bu sevmek midir be adaşım, bir kadını öpmek, onu istemek sevmek mi dir?...</strong></span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Çırılçıplak soyunarak şehrin sokaklarında koşabiliyor musunuz?...</span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Bir bıçak alarak kolundaki ve bacağındaki adalelere saplamak ve böylece bir nehre atılarak yüzmek elinden geliyor mu? </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Bir şehrin adamlarını öldürmek cesareti sende var mı? Bir minareye çıkarak bütün dünyaya işittirecek kadar kuvvetle bağırabilir misiniz? </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Aşk sana bunları yaptırabilir mi? İşte o zaman sana seviyorsun derim...</span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Sen sevgiline ne verebilirsin sanki? Kalbini mi? Pekala, ikincisi ne? Gene mi o? Üçüncü ve dördüncüye de mi o?... Atma be adaşım, kaç tane kalbin var senin?... Hem biliyor musun, bu aptalca bir laftır: kalbin olduğu yerde duruyor ve sen onu filana veya falana veriyorsun... Göğsünü yararak o eti oradan çıkarır ve sevgilinin önüne atarsan o zaman kalbini vermiş olursun... </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Siz sevemezsiniz adaşım, siz, şehirde yaşayanlar ve köyde yaşayanlar; siz, birisine itaat eden ve birisine emredenler; siz, birisinden korkan ve birisini tehdit edenler... Siz sevemezsiniz. Sevmeyi yalnız bizler biliriz... Bizler: batı rüzgârı kadar serbest dolaşan ve kendimizden başka Allah tanımayan biz Çingeneler...Dinle adaşım, sana bir çingenenin aşkını anlatayım... </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Bir gün karların erimeğe başladığı mevsimdeydi bütün çergi, otuza yakın kadın, erkek ve çocuk, dört beygir ve iki defa o kadar da eşek Edremit tarafına doğru göçüyorduk. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Can sıkan ve bize hiç uymayan bir kıştan sonra ısıtıcı güneş ve yeni belirmeğe başlayan yeşillikler hepimize tuhaf bir oynaklık vermişti. Sırtlarında beyaz ve kısa bir gömlekten başka bir şeyleri olmayan küçük çocuklar hiç durmadan koşuyorlar, bağırıyorlar ve şose yolunun kenarındaki hendeklerde yuvarlanıyorlardı. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Delikanlılar keman ve klarnet çalarak yürüyorlar, genç kızlar parlak sesleriyle su gibi türküler söylüyorlardı. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Ben de etrafı gözden geçirerek bir köy, bir çiftlik, yanında kalabileceğimiz bir yer araştırıyordum. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">İkindiye doğru siyah zeytin ağaçlarının arasında yükselen açık renkli çınar ve kavaklar gözüme ilişti. Burası küçük bir değirmendi. Suyu bol bir çay küçük söğüt ağaçlarının arasından geçtikten sonra dar ve taş bir mecraya giriyor, oradan da dört tane tahta oluğa taksim oluyordu. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">İhtiyar çınarlar çukura gömülen eski değirmenin siyah kiremitli çatısını örtüyorlar, ve ön tarafındaki geniş meydanı gölgeliyorlar. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Ağaçların hışırtısını bastıran bir gürültüyle değirmenin altından fıkırdayıp çıkan köpüklü sular iki sıra taze kavağın ortasından geçip ilerideki sazlıkta kayboluyordu. Burada çergilemek hiç de fena değildi. Yüklü eşeklerle sık sık gelip giden köylülerden değirmenin işlek olduğu anlaşılıyordu. Ve bir kurşun atımı ötede beyaz minaresiyle bir köy görünüyordu. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Daha çadırları kurmadan Atmaca klarnetini alarak, kanatlarının biri açık duran kocaman kapıya yanaştı, çalmağa başladı, İçeride sesi duyan köylüler, oraya birikerek dinliyorlardı. Değirmenci de bunların arasındaydı, beyaz sakalını karıştırarak lakayt gözlerle bakıyordu. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Bilir misin adaşım, bu köylüler tavuk ve oğlak çaldığımızı söyleyerek bizden şikayet ettikleri halde bizi gene severler. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Aralarında bir kileye yakın buğday toplayarak Atmaca'ya verdiler. Ve değirmenci buna iki çömlek de yoğurt ilave etti. Biz bu güzel kabilden cesaret alarak biraz ötedeki zeytin ağaçlarının arasında çadırlarımızı kurduk. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">İşler iyi gidiyordu. Kadınlar taze söğütlerden yaptıkları sepetleri yakın köylerde satmakta güçlük çekmiyorlardı. Çalgıcılarımız yarım gün uzaktaki köylerden bile düğünü çağırıyorlardı. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Atmaca tabii en baştaydı...</span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Sen bu Atmaca gibisine daha rastlamamışsındır. Bir kere heybetli delikanlıydı: yağız derisi, yüzüne delice dökülen simsiyah saçları ve koyu gözleri... Sonra burnu... Uzun, sivri, ucu biraz aşağı kıvrak burnu. Bunun için biz ona Atmaca derdik... Başı geniş omuzlarının üstünde bir Arap atındaki gibi dik dururdu ve bir Arap atı ondan daha çevik değildi...</span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Bütün çergilerde onun cesareti, onun güzelliği, onun algısı söylenirdi. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Başka Çingeneler gibi çalmazdı o, adaşım: bir kere nota bilirdi. Şehir mektebini okumuş, bitirmişti: sonra içliydi...sanırdın ki klarneti çalarken havayı ciğerlerinden değil doğrudan doğruya yüreğinden veriyor. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Geceleri tek başına bir ağacın dibine çekilirdi. Biz de çadırların önüne çıkıp yüzü koyun yatar, çenemizi toprağa dayayarak onu dinlerdik. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Hiçbir sevgilisi yoktu. Ne geçtiğimiz Türkmen köylerindeki al yanaklı güzeller, ne de ince dudaklı Çingene kızları onun bakışlarını bir andan fazla üzerlerinde alıkoyabilirlerdi... </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Halbuki çalgı çalarken büyük gözlerle oradaki kıvılcımları söndürmek ister gibi bir nem belirdiğini, esmer yanaklarında, bir ateşe rasgelmiş gibi derhal kuruyan birkaç ufak damlacığın yuvarlanmak istediğini görmüştük. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Çok konuşmaz, konuştuğu zaman da içindekilerden bize bir şey sindirmezdi. Neler hisseder, neler düşünürdü? Hiçbirimiz bilmezdik. Acaba birisini sevdiği için mi, yoksa hiç kimseyi sevemediği için mi, bu kadar yanık, bu kadar derinden çalıyordu?... </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Ara sıra uzun müddet kaybolur, başka çergilerde dolaştığı, şehirlere inip büyük beylerin meclisine girdiği söylenirdi. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Kasabadaki efendiler ona ekran muamelesi ederlerdi, fakat o davarlardan bizimle beraber koyun uğrular, düğünlerde bizimle beraber çalgı çalardı. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Hemen her akşam değirmenin önündeki meydanlıkta toplanıp ahenk yapıyorduk. Şimdilik bir şey anaforlamadığımız için değirmenci de memnundu. Kızıyla beraber yük çınarın altına bir hasır atıyor, bağdaş kurup oturarak bizi dinliyordu.</span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Değirmencinin kızı tam bir köy güzeliydi. Yuvarlak bir yüzü, kalın dudakları, kalçalarına kadar uzanan ince örgülü saçları vardı. Ama yüzü hep soluktu. Etrafındaki şeylere, kendisiyle alışverişi yokmuş gibi dümdüz bir bakışı, ve dudaklarının kenarından dökülüyormuş gibi, isteksiz bir gülüşü vardı. Bu kızcağız sakattı adaşım, küçükken sağ kolunu değirmenin çarklarından birine kaptırmıştı. Şimdi onun yerinde şalvarının beline iliştirilen boş bir yen sallanıyordu. Ve bu onu insanlardan ayırıyordu.</span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Düşünebilir misin, güzel bir kızın bir kolu olmazsa bu ne demektir? Derenin üst başında çıpıl çıpıl yıkanan genç kızlara karışamıyordu. Vücudunu ve ondaki ayıbı her zaman örtmüş örtmeğe mecburdu... Geceleri birbirlerinin evinde toplanıp cümbüş yapan kızlarla da birleşemezdi, çünkü ne tef çalmak, ne de parmaklarının arasına tahta kaşıklar alarak oynamak elinden gelirdi... </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Belli ki onun bütün çocukluğu bitmez tükenmez bir hasretle geçmiş; belli ki zeytin dallarına sincap gibi tırmanan, birbiriyle alt alta üst üste güreşen, değirmenin önünde erkek çocuklarla su fışkırtmaca oynayan akranlarına bir duvara yaslanarak dolu gözlerle bakmış. Şimdi bütün bunlara alışmış görünüyordu. Başka insanların yaptığı birçok şeyleri yapmak hakkının kendisinde olmadığını biliyor ve hiçbir şey istemiyordu. Değirmenin kapısı yanındaki taş sedire saatlerce oturup meydanda eşelenen tavuklara, yahut kocaman çınarın kıpırdayan yapraklarına yarı yumuk gözlerle bir bakışı vardı ki, adamı ağlamaklı ederdi. Geceleri babasıyla beraber gelir, onun yanında diz çöküp oturarak bize bakardı...</span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Sözü kısa keselim adaşım, bizim mağrur ve insafsız Atmacamız değirmencinin bu sakat kızına vuruldu. Tavuslara, sülünlere bakmağa tenezzül etmeyen yabani kuş, kanadı kırık bir çulluğun şikarı oldu. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Eyvah bana ki meselenin çok geç farkına vardım. Ben anladığım zaman alev saçağa sarmıştı... Yoksa çoktan çergiyi toplar, başka yere göçerdim. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Atmaca hiç kimseyle konuşmuyor, düğünlere gitmiyor, zeytinlerin altında tek başına çalıyordu. Ama geceleri çınarın altında adamakıllı coşar, gözlerini kıza diker, üfler, üflerdi...Ve biz titrediğimizi, bağırmak, konuşmak, yahut yerlere atılıp ağlamak istediğimizi hissederdik...Onun çalışında, bir ateş yığını etrafında haykıran ateşe tapanların, yahut batmakta olan bir gemiye çarpan dalgaların feryadı ve inleyişi vardı. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Atmacanın kanatları düşmüştü adaşım. Sarardıkça sararıyordu. Değirmencinin köye indiği günler kapının yanındaki taş sedirde kızla beraber oturduğunu ve tırnaklarını parçalamak ister gibi, iki tarafındaki sert kayada gezdirdiğini görünce bu işin böyle gitmeyeceğini anladım...</span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Bir gece onu çağırdım, derenin alt başına gittik, kavak fidanlarının arasına oturduk. Çakıllarda acele acele seken sulardan ve uzaklardan gelen bir kurbağa sesinden başka bir şey duyulmuyordu. Atmaca önüne bakıyor, niçin çağırdığımı, ne söyleyeceğimi sormuyordu. Elimi omzuna koydum, gözlerini bana kaldırdı.</span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">"Seviyorsun!..." dedim. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">"Öyle..." dedi. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">"Ne yapacaksın?..." </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Bu sualin cevabını bulmak ister gibi gözlerini yukarıya, yıldızlı göğe çevirdi. Uzun uzun baktı, birdenbire: </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">"Sen bizim çeribaşımızsın dedi, gezdiğin yerler benden çok, tecrübelerin fazla, aklın dirayetin bütün Çingenelerden üstündür. Sana açılmalıyım... </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Gözlerini hiç indirmeden, sanki yıldızlara anlatıyormuş gibi, söylemeğe başladı: </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">"Onu seviyorum, ne yapacağımı da hiç düşünmedim. Sen benim sevmemin nasıl olacağını bilirsin... Ben ki arkamdan uşaklarını koşturan konak sahibi hanımlara başımı çevirmezdim: yedi köye hükmeden eşraf bana gelip, "Kızım senin için yataklara düştü... Çingene olduğunu unutup seni evlat gibi sineme basacağım, yalnız gel, gel de kızımızı kurtar!..." diye yalvardılar da gene cevap vermeden yoluma gittim; işte şimdi bu bir kolu olmayan kızı seviyorum. Onu alamam, onu kaçıramam... Halbuki o da beni seviyor. Bunu bana evvelisi gün ağlayarak söyledi. Gel dedim, beraber kaçalım. "Acı acı güldü, "Ağam dedi, ben senden noksanım, bana sadaka mı veriyorsun?..." Onu nasıl sevdiğimi anlattım: "Bana kolunun yerine kalbini veriyorsun, bir kalp bir koldan daha mı az değerlidir?" </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">"Tekrar gözyaşları boşandı: "Olmaz dedi, düşün ki, her karşına çıktığımda senden utanacağım, başım yerde olacak, beni böyle zelil etmek ister misin? Bırak beni, ne olduğumu bilerek ihtiyar babamın yanında kalayım, sende bir daha buralara uğrama. Bana sakatlığımı unutturarak deli deli rüyalar, gördürdün, seni ömrümün sonuna kadar unutamam, ama olmayacak şeylere beni inandırmağa kalkma, eğer sahiden beni seviyorsan hemen buralardan git!..." </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Atmaca burada bir nefes aldı ve gözlerini yeri indirdi: "Düşünüyorum, birleşirsek bu ikimiz için de sahiden azap olacak. Aramızda anlaşılmaz, boğucu bir havanın dolaştığını hissedeceğiz. Eğer o bana açılamaz, bana naz edemez, bana içinden geldiği gibi sarılamazsa, gözleri her zaman: "Ne diye gençliğini benim için nara yaktın, sana yazık değil mi?" demek isterse ben ne yaparım? Her sözünden, her tavrımdan alınır: Kızsam ona dokunur, düşünceli olsam ona dokunur, sevsem ona acıyormuş gibi gelir, kucaklasam boş olan kolunun yerinde bir sızı duyar ve bunlar hep böyle sürüp gider... </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">"Ne yapacağımı, bu halin beni nereye götüreceğini sorma, bende artık kuvvet yok. Akıl yok, düşünce yok, yalnız aşk var. Mavzer kurşunu gibi çarptığını yere seren bir aşk... Senin Atmacan artık kanatlarını kımıldatacak halde değil!..." </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Sustu, son sözler öyle acınacak bir tavırla ağzından dökülmüştü ki, fazla bir şey sormağa, hatta teselli etmeğe kalkışmadım; ona bu halde ne söz söylenebilir, ne de o söyleneni duyardı. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Koluna girip çadıra kadar götürdüm. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">İşler gittikçe sarpa sarmıştı adaşım. Atmacanın hali beni korkutuyordu. Fakat yapılacak hiçbir şey yoktu. Şimdilik işi oluruna bırakmağa karar vererek yattım. Bütün gece, büyük çınarın altında kollarını açarak sabırsızca bekleyen Atmacayı, ve dudaklarının kenarında geniş bir sevinç, soluk yanaklarında görülmemiş bir pembelikle ona doğru koşan değirmencinin kızını gördüm. <strong>Fakat birbirinin kucağına atılacakları zaman şekli belli olmayan tuhaf bir cisim ikisinin arasına giriyor, bir çark gibi fırıl fırıl dönerek ve gittikçe büyüyerek onları ayırıyordu.</strong> </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Günler, kuvvetli bir rüzgârın sürüklediği beyaz bulut kümecikleri gibi birbirinin arkasına geçip gidiyorlardı. Ve biz, bunların sonunda muhakkak bir fırtına kopacağını seziyorduk. Herkes müthiş bir şeyden korkuyor gibiydi. Bütün çergiyi ağır bir durgunluk kaplamıştı. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">İhtiyar ve tecrübeli Çingene karıları bildikleri afsunları okuyorlar, bütün iyi ve fena ruhları zavallı Atmacanın imdadına çağırıyorlardı. O, gittikçe çöken yanakları, nereye baktığı belli olmayan şaşkın gözleriyle geçerken delikanlılar başlarını yere eğiyorlar, genç kızlar ölü gibi sararan benizleri ve titreyen dudaklarıyla arkasından bakıyorlardı. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Kadın, erkek, genç, ihtiyar hiçbir şeye karar veremeyerek bekliyorduk. Sanki serseri bir rüzgâr kafalarımızdan her düşünceyi silip süpürüyor, bizi şaşkın ve meyus buralarda bırakıyordu. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Bir gün Atmaca yanıma sokuldu. "Bu akşam değirmende ahenk yapacağım, ben ihtiyarla konuştum!..." dedi. Hafif yağmur çiseliyordu. Akşama kuvvetli bir yaz sağanağı gelmesi çok mümkündü. Bunu ona da söyledim. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">"Değirmenin içinde çalacağım!" dedi. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">"Değirmen geceleri de işliyor, o gürültüde mi?" Tuhaf tuhaf güldü. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">"Korkma! dedi, klarneti o gürültüde de size duyururum. Nefesim daha o kadar kuvvetten düşmedi". </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Yağmur akşama doğru sahiden arttı. Karşı tepedeki palamut ormanına birbiri arkasına yıldırımlar düşüyor, iri damlalar zeytin ağaçlarının siyah yapraklarını garip tıpırtılarla oynatıyordu. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Hepimiz değirmenin içine dolduk. Tavanda sallanan iki tane gaz lambası etrafa yarım bir aydınlık serpiyordu ve çarklar, taşlar, tozlu kayışlar dönüyorlar, dönüyorlardı. Hepsinin birden çıkardığı yırtıcı gürültü yağmurun alçak tavandaki kesik hıçkırığına karışıyor, birbirini kovalayan gök gürültüleri bu korkunç ahengi tamamlıyordu.</span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Değirmenci ve kızı duvarın dibindeki sedire oturmuşlardı. Sallanan lambalar genç kızın yüzünde acayip gölgeler oynatıyordu.</span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Bütün gürültüleri bastıran ince bir ses birdenbire yükseldi. Kendisini değirmenin karanlık bir köşesine çeken Atmaca çalmağa başlamıştı. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Adaşım, ben o gece dinlediğim şeyleri öldükten sonra bile unutamam. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Dışarıda fırtına gittikçe artıyor ve rüzgâr ıslak kamçısını kerpiç duvarlarda gezdiriyordu. Yükselen sular tahta oluklardan taşıyor, haykıra haykıra yerlere dökülüyordu. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">İçeride taşlar nihayetsiz bir coşkunlukla homurdanıyor; çılgın gibi dönen kayışlar şaklıyor; birbirine geçen tahta çarkların dişleri ağlar gibi gıcırdıyordu. Ve bunların hepsini bastıran deli bir ses kah yalvarıyor, kah hiddetle kıvranıyor, susacak gibi olduktan sonra tekrar yükseliyordu. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Alaca karanlıkta Atmacanın siyah ve parlak gözleri hiç kıpırdamadan genç kıza bakıyorlardı. Genç kızın acınacak bir perişanlıkla çırpınan büyümüş gözlerine... </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Ve öyle şeyler çalıyordu ki adaşım, onları anlatmağa bizim kullandığımız kelimelerin takati yoktur...</span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Bazen okşayan, ısıtan bir sabah güneşiydi... Fakat derhal yüzümüzü yırtan, gözümüzü kör eden, içindeki ateşleri kum tanesi gibi etrafa saçan bir çöl fırtınası oluyor, yahut bağrımıza işleyen bir bıçak haline geliyordu. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Son ve keskin bir çığlıktan sonra Atmacanın ayağa kalktığını gördüm. İki üç adım ilerledi ve klarneti bir köşeye fırlattı. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Herkes doğrulmuştu. Üzüntülü gözlerle ona bakıyorlardı. O, yüzüne büsbütün dökülen kara saçlarını eliyle geri attı. Birdenbire çukura gitmiş gibi görünen gözlerle etrafını araştırdıktan sonra onları değirmencinin kızına dikti, uzun uzun baktı...</span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">O dakikayı ömrümde unutamam adaşım; dışarıda fırtına arttıkça artmıştı, duvarlar sarsılıyor, tepemizdeki kiremitler uçuyordu. Ve değirmen, azgın bir hayvan, homurduyor ve dönüyordu. Ve o, lambanın sönük ışığında, olduğundan daha büyük âdeta bir gölge gibi duruyordu. Gözleri genç kızın üzerindeydi. Tahammül edilmez bir acı yüzünün şeklini tanınmayacak hallere sokmuştu. Kah esmer derisini şişiren bir kan gözlerinin kenarına kadar fırlıyor, kah dişlerinin arasında ezilen dudakları bile bembeyaz oluyordu. O dudaklar ki, bir şey söylemek ister gibi kıpırdıyorlardı ve ağlayacak gibi aşağıya çekiliyordu. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Bu bakış ancak bir an kadar sürdü. Sonra gözkapakları yavaşça düştüler ve o, yere yıkılacak gibi sallandı. Fakat hemen kendisini topladı. Bir kere daha etrafına bakındı. Sanki bir imdat bekliyor gibiydi: Kendisini bu kahredici, bu parçalayıcı ağrılardan kurtaracak bir imdat... Nihayet kafasına bir şey vurulmuş gibi inledi. Gerisingeriye dönerek değirmenin öbür başına, çarkların ve kayışların kudurmuşçasına döndükleri köşeye doğru atıldı. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Bir nefes alımı kadar hepimiz olduğumuz yerde kaldık, sonra delice bağırarak arkasından koştuk...</span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Heyhat adaşım, çok geçti. Atmaca yerinden fırlayan ve "iş işten geçti" demek isteyen gözlerle bize doğru geliyordu. </span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Sağ kolu yerinde değildi ve oradan oluk gibi kan fışkırıyordu. Birkaç adımdan sonra sendeledi, ayaklarımızın dibine yıkıldı...</span><br />
<span style="font-family: Verdana; font-size: xx-small;"><br /></span><br />
<span style="font-size: xx-small;"><span style="color: black; font-family: Verdana;"><strong>İşte adaşım, sana seven bir çingenenin hikâyesi... </strong></span><span style="color: black; font-family: Verdana;"><strong>Çiçeklerin açtığı mevsimde, senin kollarına yaslanan ve çiçekler kadar güzel kokan bir vücutla uzak su kenarlarında oturmak ve öpüşmek yoruluncaya kadar öpüşmek hoş şeydir... Seni gördüğü zaman zalimce başını çeviren mağrur bir dilberin kapısı önünde veya ışığı altında sabaha kadar dolaşmak, bunu candan arkadaşlara ağlayarak anlatmak, söz aramızda gene hoş şeydir. Fakat sevgili bir vücutta bulunmayan bir şeyi kendisinde taşımağa tahammül etmeyerek onu koparıp atabilmek, işte adaşım, yalnız bu sevmektir.</strong> </span></span><br />
<span style="font-family: Verdana; font-size: xx-small;"><br /></span><br />
<span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;">Sabahattin ALİ</span><br />
<big><span style="color: #cfa9b9; font-family: English111 Vivace BT;"><big><strong><br /></strong></big></span></big><br />
<big><span style="color: #cfa9b9; font-family: English111 Vivace BT;"><big><span style="font-size: xx-small;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Verdana;"><strong>Değirmen demişken; ne yazıyordu alınyazımızın en okunaklı yerinde? </strong></span></span></span></big></span></big><br />
<big><span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;"><big><strong><br /></strong></big></span></big><br />
<big><span style="color: black; font-family: Verdana; font-size: xx-small;"><big><span style="font-family: Times New Roman; font-size: small;"><span style="font-size: x-small;"><em><strong>Önde zeytin ağaçları arkasında yar<br /> Sene 1946<br /> Mevsim<br /> Sonbahar<br /> Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim<br /> Dalları neyleyim.<br /> Yar yollarına dökülmedik dilleri neyleyim.<br /><br /> Yar yar!.. Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar<br /> Değirmen misali döner başım<br /> Sevda değil bu bir hışım<br /> Gel gör beni darmadağın<br /> Tel tel çözülüp kalmışım.<br /> Yar yar<br /> Canımın çekirdeğinde diken<br /> Gözümün bebeğinde sitem var...</strong></em></span></span></big></span></big><br />
<h2>
</h2>
<big><span style="color: #cfa9b9; font-family: English111 Vivace BT;"><big><strong><br /></strong></big></span></big>Melusinéhttp://www.blogger.com/profile/13726683604018780770noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5107844172232051575.post-15821001883937052112014-05-18T16:20:00.002+03:002014-05-18T16:20:23.920+03:00İlkbaharGeldiKaraHüzün<pre><span style="font-family: Times New Roman; font-size: medium;">"İlkbahar geldi kara hüzün
Ey en akıllı kişisi dünyanın
Bazen yaz ortasında gündüzün
sevgim acıyor
Kimi sevsem
Kim beni sevse.."</span></pre>
Melusinéhttp://www.blogger.com/profile/13726683604018780770noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5107844172232051575.post-16193685377449320882014-05-01T16:51:00.005+03:002014-05-01T16:55:33.040+03:00Kuş Kadınlar<span style="background-color: white;"><span></span></span> <span style="background-color: white;">Tepeden aşağı bisikletle hızla inen güzel kadının ardından ona âşık olan genç adam bağırmaktadır.</span><br />
<span style="background-color: white;"> - Iris, yavaşla! Dur! Sana yetişemiyorum!</span><br />
<span style="background-color: white;"> - Yavaşlayamam. Sen bana yakın durmaya çalış. Bir şey olmaz!</span><br />
<span style="background-color: white;"> İngiliz yazar Iris Murdoch’un hayatını anlatan "Iris" filminde üç
kez aynı sahne tekrarlanıyor. Adam, kadının hızına yetişemiyor ömür
boyu, ama ona "yakın durmayı" beceriyor. Peki hakikaten bir şey olmuyor
mu? Ne oluyor ya da?</span><br />
<span style="background-color: white;"> ***</span><br />
<span style="background-color: white;"> Bazı kadınlar, yakalanamaz, durdurulamaz ve kimseye ait olamazlar.
Onlar zaten kendilerine bile ait değildir de, o karmaşık bir mesele. O
kadınlara yalnızca yakın durulabilir, yakalanıp durdurursan, kendine ait
kılarsan... Ölüverirler. Çünkü onlar kuş gibidirler. Böyle uçucu
kadınlar, tepeden aşağıya inen bir bisiklet gibi, fren yaptıklarında
düşeceklerini pekiyi bilirler. O yüzden belki de hayat boyu kendilerini
en sevdiklerinden bile korumak mecburiyetindedirler. Kendilerini
durdurup, öldürüverecek şeylere karşı dikkatli olmaları gerektiğini -her
nasılsa bilirler. Onlar, insanı ancak frensiz bir seyahate davet
edebilirler. Zira fren yaparlarsa artık onlar, o kadınlar değiller.
Bozulmuş bir oyuncak gibi kıymetsizler...</span><br />
<span style="background-color: white;"> Kanatlarının altına rüzgârı aldığında uçabilen kuşlar gibi,
rüzgârsız kaldığında bir lokma ete dönüşen kadınlar... Ve adamlar,
ekseriyetle, kadınları eğitilebilecek kuşlar sanırlar. Bilir misiniz?
Eğiticiler, eve dönsünler, uzaklara uçmasın diye önce kuşların
kanatlarını biraz kırarlar... Ama kimi kuşlar ve kadınlar, gökyüzü kadar
uçmayacaklarsa ölüvermeyi tercih ederler...</span><br />
<span style="background-color: white;"> ***</span><br />
<span style="background-color: white;"> Yıllar geçer. Iris Murdoch bütün o şahane kitapları yazar, bütün o
şahane konuşmaları yapar. Zekâsıyla etrafı büyüleyip dururken,
tutulamayacak bir kuş gibi oradan oraya uçuşurken birden amansız bir
illete tutulur. Alzheimer hastalığı ışıklı sözcüklerini hızla elinden
çekip almaktadır. Gökyüzünü ateşe veren alev rengi kanat tüylerini bir
bir söker gibi... Ona "yakın durmak için" onca çaba harcayan adam,
yatakta, yanında duran, artık tam da en başından beri istediği gibi
"yavaşlayıp durmuş" bu düşkün kuşu artık istememektedir. Neden?</span><br />
<span style="background-color: white;"> - Iris! İlk kez bana aitsin! ilk kez benimsin! </span><br />
<span style="background-color: white;"> Ve ben seni istemiyorum!</span><br />
<span style="background-color: white;"> ***</span><br />
<span style="background-color: white;"> Bilir misiniz? Manolyalar, o kocaman beyaz çiçekler, dokunuldukları
anda küserler. Birden, kahverengi çürürler. Kuş kadınlar, manolyalar
gibidirler. Kimi kadınlar hareketinin önüne geçilmeden, "yakın durarak"
izlenmek, sevilmek mecburiyetindedirler. Bu bir seçim değildir, sevilen
renklerini korumak için bunu yapmaları gerektiğini her nasılsa bilirler.
Kollarından tutulduklarında amansız bir illete yakalanacaklarını
bilirler. Uçuşup, renklerini dağıtıp, çırpınıp hayat içinde, sonra
sessizce gidecekler. Durmak büyüyü bitirir, bunu bildikleri için onları
sevmiş olan adamlar onlara güvenmelidirler. Tepeden aşağı inen bir
bisiklet gibi, fren yapmadan gitmeyi tez elden öğrenmelidirler. Fren
yaparsa o kadının artık o kadın olmayacağını... Kuş kadınlar,
uçamadıklarında kıymetsiz bir av etine dönüşeceklerini pek iyi bilirler.
</span><br />
<span style="background-color: white;"><br /></span>
<span style="background-color: white;">Ece Temelkuran</span><br />
<span style="background-color: white;"> </span>Melusinéhttp://www.blogger.com/profile/13726683604018780770noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5107844172232051575.post-16287435472013257902014-04-28T21:58:00.001+03:002014-04-28T21:58:37.756+03:00Öyle..<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-1UN47AhQb1s/U16kuFmt_sI/AAAAAAAABms/ZalfNMje7gg/s1600/10173577_10152030673476254_3619980194494080737_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://3.bp.blogspot.com/-1UN47AhQb1s/U16kuFmt_sI/AAAAAAAABms/ZalfNMje7gg/s1600/10173577_10152030673476254_3619980194494080737_n.jpg" height="142" width="320" /></a></div>
<br />Melusinéhttp://www.blogger.com/profile/13726683604018780770noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5107844172232051575.post-54442252990911860342014-04-10T23:16:00.002+03:002014-04-10T23:16:16.222+03:00the ballade of lady and bird <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/jYIuc2Oiqmk?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
bird:<br />
lady? <br />
<br />
lady:<br />
yes bird? <br />
<br />
bird:<br />
it's cold. <br />
<br />
lady:<br />
I know.<br />
<br />
lady:<br />
bird...<br />
I cannot see a thing. <br />
<br />
bird:<br />
it's all in your mind.Melusinéhttp://www.blogger.com/profile/13726683604018780770noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5107844172232051575.post-6062156273111322762014-04-08T23:45:00.002+03:002014-04-08T23:45:39.649+03:00Öf..<b>' öfke gider.. <br />diğer her şeyden önce..<br /><br />en çabuk öfke gider.. <br />ne kadar görkemli yıkıp yakmış ise o denli çabuk gider..<br /><br />fakat o gittiğinde, belki de o nun oluşmasına neden olan, esas büyük dert kalır ki bu bir büyük acı dır ya da bir büyük utanç..<br /><br />o gittiğin de kalan bir utanç ise şayet, bu çok zor..<br /><br />fakat bir acı ise yine sözkonusu kalan, o zaman bir şans daha var demektir.. <br /><br />o acı dır ki pek azına da olsa bir yol gösterir.. yeterince sindirildikten sonra..<br /><br />evet kimse kolay olacağını söylemedi..<br /><br />ama kim kolay olacağını düşündü ki..<br /><br />öfke gider..<br /><br />sonra bir şey kalır geride.. '</b><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-aWwvr36bE08/U0RffTqbZRI/AAAAAAAABl0/PCJWoGOuyKM/s1600/250204__photo-creative-black-and-white-girl-water-white-dress-swimming_t.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://1.bp.blogspot.com/-aWwvr36bE08/U0RffTqbZRI/AAAAAAAABl0/PCJWoGOuyKM/s1600/250204__photo-creative-black-and-white-girl-water-white-dress-swimming_t.jpg" height="241" width="400" /></a></div>
Melusinéhttp://www.blogger.com/profile/13726683604018780770noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5107844172232051575.post-11301356013225618362014-04-07T18:32:00.001+03:002014-04-07T18:32:07.072+03:00Yaz.. <br />
"Yaz kızım" dedi. Yaz uzun uzun. Nasıl olur da görmediğin bir dostun tek
soruyla kesiverir ipin düğüm olan yerini? Nasıl olur da sen bu kadar
sahile vurmuşken hayat mükellef bir rakı sofrası kurar batan güneşin
manzarasına karşı tek kişilik sırf senin için? Senin pilav yemeye
hacetin yokken nasıl olur da gümüş takımlarla bezeli kraliyet
tabaklarında yemekler servis edilir önüne? Dokuz sekizlik ritmle devam
ediyorken hayat nasıl olur da sen böyle hicran hicran? <br />
<br />
Yok cevaplarım. Sorularımın da sonu geliyor yavaş yavaş. Zaman
dilimlerinin yılları arttıkça aman ne kadar kısa bir süre yahu demek de
neyin nesi? Nereye kaçtı tüm o güzel romanlar? Kim toplar kaldırımlara
saçılan bu cümleleri?
<br />
<br />
Keşke zamanı geri alabilseydim. Çok değil. Biraz. Cahilce elime makası
alıp girişmezdim dallara.<i><b> Kötü budanınca bir daha açmıyormuş çiçekler.</b></i><br />
Melusinéhttp://www.blogger.com/profile/13726683604018780770noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5107844172232051575.post-42422750591483029892014-04-07T18:25:00.001+03:002014-04-07T18:26:10.604+03:00<i><b>Utanmak, üzülmek ve umutlanmak bir kılıçlarını, bir kadehlerini tokuşturuyorlar içimde...</b></i>Melusinéhttp://www.blogger.com/profile/13726683604018780770noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5107844172232051575.post-37049847314017240502014-04-06T22:43:00.000+03:002014-04-06T22:43:31.007+03:00-şugökvaryaşugökbirdenüstümeçöküyor-Melusinéhttp://www.blogger.com/profile/13726683604018780770noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5107844172232051575.post-54580095795886459022014-03-11T20:35:00.001+02:002014-03-11T20:35:31.276+02:0016 kgBerkin.. ah çocuk, insanın sesi çıkmıyor acıdan. Neden ağlıyorsun diyorlar, nasıl yanıt vereyim?<br />
<br />
<br />
<a href="http://25.media.tumblr.com/ddc806e3dba3ab4eaecd60222b4b343c/tumblr_n26m5kJBFj1sua6ivo1_500.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" class="irc_mut" height="180" id="irc_mi" src="http://25.media.tumblr.com/ddc806e3dba3ab4eaecd60222b4b343c/tumblr_n26m5kJBFj1sua6ivo1_500.jpg" style="margin-top: 0px;" width="200" /></a>Melusinéhttp://www.blogger.com/profile/13726683604018780770noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5107844172232051575.post-56962910665607874822014-03-08T13:21:00.001+02:002014-03-08T13:21:51.431+02:00<div class="separator" style="clear: both;"><b>Kendinle yüzleşmek, bir de yağmurla..</b></div><div class="separator" style="clear: both;"><br></div><div class="separator" style="clear: both;">Büyük ağlamanın ardından, şimdi serin bir bahçedir yüz. Şefkatle kendine ilişir vücut. Artık vurmaz kendine "iç". Ve vücut hâlâ buradaysa, bunca düğümle boğulamamış ve ayaktaysa, yeni bir yöntem bulmalı.. sürmek için.. Bir meyveyle ilk tanışma gibi, sevinçle, şaşarak.. Bulmalı. </div><div class="separator" style="clear: both;"><br></div><div class="separator" style="clear: both;">Madem süreceksek mecburen; bu kahramanca olmalı. En taze, en yeni, en tatlı, en toy bir oluş.. Olmalı. </div><div class="separator" style="clear: both;"><br></div><div class="separator" style="clear: both;"><b><a href="https://lh3.googleusercontent.com/-gKNFvlA9kos/Uxr9S7xB0WI/AAAAAAAABis/ihrrcwC0G6E/s640/blogger-image--1472832436.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://lh3.googleusercontent.com/-gKNFvlA9kos/Uxr9S7xB0WI/AAAAAAAABis/ihrrcwC0G6E/s640/blogger-image--1472832436.jpg"></a></b></div>Melusinéhttp://www.blogger.com/profile/13726683604018780770noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5107844172232051575.post-44256181228974898522014-03-04T23:18:00.002+02:002014-03-04T23:18:25.806+02:00Kırık. <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-o4ZpCK2Xulk/UxZCUXRGjMI/AAAAAAAABiU/1mO6TbnVS98/s1600/horoz%C5%9Fekeri.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="http://3.bp.blogspot.com/-o4ZpCK2Xulk/UxZCUXRGjMI/AAAAAAAABiU/1mO6TbnVS98/s1600/horoz%C5%9Fekeri.jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">
<span style="color: black; font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">"..bir şeker kırığı gibi batar bu içine.. Eriyince acısı geçer. </span></div>
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">
</div>
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">
<span style="color: black; font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">İşte o an da sıkışıp gider zamanın, hareketin içine.</span></div>
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">
</div>
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">
<span style="color: black; font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">Öyle anlar vardır işte. Şeker kırığı anlar..</span></div>
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">
</div>
<span style="color: black; font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">Söylemedikçe sen de mi unutursun acaba? Bir hatırlamaya başlasak kaç şeker kırığı var aslında.."</span><br />Melusinéhttp://www.blogger.com/profile/13726683604018780770noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5107844172232051575.post-7857635937630256812014-03-03T23:58:00.000+02:002014-03-03T23:58:45.077+02:00Kaç.. <br />
Birdirbir. Zaman atlar üzerinden kolayca..<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-roMMEgJ_CBA/UxT6wOfdYnI/AAAAAAAABiE/SWgaobVJZS0/s1600/b%C3%BCt%C3%BCn.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://1.bp.blogspot.com/-roMMEgJ_CBA/UxT6wOfdYnI/AAAAAAAABiE/SWgaobVJZS0/s1600/b%C3%BCt%C3%BCn.jpg" height="320" width="210" /></a></div>
Melusinéhttp://www.blogger.com/profile/13726683604018780770noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5107844172232051575.post-22388907870660132212014-03-03T23:21:00.000+02:002014-03-03T23:21:28.997+02:00Kim..Burundi de zaman tarif edilir (yani saymak yerine bir özellik atfederek
ifade edilir); karanlık bir geceye "sen-kimsin-gecesi" denir, çünkü hava
biriyle karşılaştığınızda yüzünü göremeyeceğiniz kadar karanlıktır ve
karşınızdakine kim olduğunu sormanız gerekir.<br />
<br />
<span style="font-size: x-small;"><span style="font-weight: normal;">Jay Griffiths</span></span><br />
, <em>Tik Tak: Zamana Kaçamak Bir Bakış</em> Melusinéhttp://www.blogger.com/profile/13726683604018780770noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5107844172232051575.post-80542632617939469722014-02-28T01:29:00.002+02:002014-02-28T01:29:19.755+02:00<span style="font-size: large;"><i><b><span class="userContent" data-ft="{"tn":"K"}">Hissediyorum. Bütün yeryüzü montaj..</span></b></i></span>Melusinéhttp://www.blogger.com/profile/13726683604018780770noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5107844172232051575.post-46399558290364708512014-02-19T22:54:00.000+02:002014-02-19T22:54:22.086+02:00Sistanbul..<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-kixhBHg6MYU/UwUZRQF16aI/AAAAAAAABhk/3W-yB_tz04o/s1600/1798976_677312908998020_1925189036_o.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://2.bp.blogspot.com/-kixhBHg6MYU/UwUZRQF16aI/AAAAAAAABhk/3W-yB_tz04o/s1600/1798976_677312908998020_1925189036_o.jpg" height="180" width="320" /></a></div>
<b>Sisli bir akşamın sessiz harfleriyle susuyoruz bazen; tüm söz oyunlarının yersiz ve yetersiz kaldığı zamanların tam ortasında, kelimelerin "söylenecek çok şey var, sislenecek çok şey, seslenecek, süslenecek çok şey var" diye veryansın ettiği cümle boşluklarında en çok..Ve "veryansın etmek" sözcüğü bazen varyansın karekökünden daha çok şey anlatıyor, standart susmalarında yaşam denkleminin.. Olsun; regresyonun "anlamlılık testi" önemli olan, bir de değişkenlerin etkileşimi.. </b>Melusinéhttp://www.blogger.com/profile/13726683604018780770noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5107844172232051575.post-46321042788954296052014-02-14T00:53:00.001+02:002014-02-14T00:53:14.436+02:00Körd.. <br />
<i><b>Hep yeniden başlamak yazgısı.. Hep yeniden umutlanmak, hep "belki bu kez" avuntusu, hep "başka bir dünya mümkün" sancısı.. Hep aynı dişlinin çarkları, hep aynı döngünün kısırlığı, hep aynı "merhaba, işte bu kez!" hayalinin kırıklığı, hep aynı, hep ay..</b></i><br />
<i><b><br /></b></i>
<i><b>Ne olacak peki sonra? Anlıyorum, "hepinizi anlıyorum" diye diye satır aralarından sezdiğimiz suretler, ne zaman gerçek bir hikayenin kapısını aralayacak? Ne zaman öyle oyunsuz, hesapsız, kurgusu bozuk olmayan bir öykünün satır aralarında gezineceğiz?</b></i><br />
<i><b><br /></b></i>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<i><b><a href="http://1.bp.blogspot.com/-RYg4jBebQzQ/Uv1Mp9Y3TZI/AAAAAAAABhM/lqjSmaXbVUo/s1600/hasantomuk_1307521885.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://1.bp.blogspot.com/-RYg4jBebQzQ/Uv1Mp9Y3TZI/AAAAAAAABhM/lqjSmaXbVUo/s1600/hasantomuk_1307521885.jpg" height="200" width="200" /></a></b></i></div>
<i><b>Gördüğüm hep kördüğüm işte gidip geldiğim onca yol sonunda; tek bir gerçek, tek bir "güzel" var artık, ömrümün kapısını aralayan; iyi ki var....</b></i>Melusinéhttp://www.blogger.com/profile/13726683604018780770noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5107844172232051575.post-22578273136975963732014-01-23T22:19:00.001+02:002014-01-23T22:19:12.917+02:00Kim.. <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-5Tmkl6F8FbE/UuF457ApFtI/AAAAAAAABe8/yGVfDcmCWLw/s1600/iceriye-bakan-kim20130531132601.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://4.bp.blogspot.com/-5Tmkl6F8FbE/UuF457ApFtI/AAAAAAAABe8/yGVfDcmCWLw/s1600/iceriye-bakan-kim20130531132601.jpg" /></a></div>
<span style="color: red;"><b>Sensin!</b></span><br />
<b><br /></b>
<span style="background-color: yellow;"><b>Çünkü görebiliyorsun..</b></span>Melusinéhttp://www.blogger.com/profile/13726683604018780770noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5107844172232051575.post-48250622248751459592012-07-06T00:16:00.000+03:002012-07-06T00:16:56.558+03:00yüzü (k) oyun<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<img border="0" height="292" sca="true" src="http://4.bp.blogspot.com/-dAiKniarNnA/T_YCkTOOjJI/AAAAAAAABWk/3TiBYBBIjLY/s400/merves.jpg" width="400" /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<span style="background-color: white; color: blue; font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">''kafam bozulduğunda sadece ağaçlara ve çocukların espri yeteneğine inanan biriyim. ve ben de tıpkı sizin gibi, ancak şansım yaver giderse güzel fotoğraflarıma benzerim.'' </span>Melusinéhttp://www.blogger.com/profile/13726683604018780770noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5107844172232051575.post-67230740381151544942012-06-21T15:50:00.002+03:002012-06-21T16:02:42.607+03:00...<span style="color: black; font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">" bir sürü alan ve ova bir sürü ağaçaltı ve orman<br /><br /> </span><strong><span style="color: black; font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">ölmemeye bir sürü bahane.."</span></strong><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-V3rzRu2rAMQ/T-MbD6oSL_I/AAAAAAAABWM/OrRsPiyTlbc/s1600/orman1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="http://3.bp.blogspot.com/-V3rzRu2rAMQ/T-MbD6oSL_I/AAAAAAAABWM/OrRsPiyTlbc/s320/orman1.jpg" width="320" /></a></div>Melusinéhttp://www.blogger.com/profile/13726683604018780770noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5107844172232051575.post-12215579563804388832012-06-14T14:14:00.002+03:002012-06-14T14:15:24.643+03:00sonra sonra sonra..<div style="color: black; font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
"Hadi anlat deseler anlatamam<br /> Bir yere gidiyorken cayıp bir başka yere gitmeyi<br /> Yani bir kunduzu karşıdan karşıya yüzdüren sezgi<br /> Nedir ben bilemem ki<br /> Belki bir raslantıdır da ondan mı sevdanın yeri<br /> En yakın yeri<br /> En uzak yeri<br /> Bitmeyen yeri<br /> Bitecek yeri<br /> Farkedilmez zaten anlaşılmış sevdanın<br /><span class="text_exposed_show"> Anlaşılmaz sevda ile bütün ekleri.."</span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/2BYA0Lz-VsI?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<span class="text_exposed_show"><br /><br /> </span>Melusinéhttp://www.blogger.com/profile/13726683604018780770noreply@blogger.com0