eflatun sufleler...

"bunları yazmakla, çıldırmaktan kurtulunur mu..?"


Hayat bazen;


hayat bazen ile başlayan cümleler kurarken, aslında herşeyin kendi kimliğinin kemikleşmesiyle eşdeğer, "bazen"in tüm zamanların tanrısı olduğuna kanaat getirmek gibi, öyle müstesna...


ellerine bakıp zamanın yaşını anlamaya çalışmak gibi, denize bakıp mavinin, yeşile bakıp ağacın rengini sorgulamak gibi, ya da siyaha batıp beyaza öykünmek gibi, öyle ukala...


kendi gölgeni dikizleyerek yaşamın tutkal tanımaz yapışkanlığına b'ulanmak gibi, "içinde kaç var?" sorusunu yineleyen aynalarda kaç'ak, güneşin sanrısı yağmurlara tutsak veya alabahar turkuazlara yasak, öyle eşkiya...


defalarca dinlediğin eski bir şarkının o tek bir cümlesi gibi hani, o en vuran, en kanatan güfteyi en tiz perdeden mırıldanarak içindeki hafi kapıların sol anahtarına kilitlemek gibi, öyle ücra...



kendini kendinden sıyırıp, bambaşka suretlerde kendine yeni renkler ararken istanbul'un gökkuşağına bulutlarını asmak gibi, kurumasını beklerken ıslandıkça çeken, küçülen kümülüslere küs, öyle ayyuka...



masal şehirden zindan şehre dönerken otobüste yanına oturan gölgesi kendinden, gözlerinden kara çingene kızına yaşını sormak gibi, yedi yaşına dünyayı sığdırmış, kıvırcık saçlarına hayatı takmış soru işaretleriyle eğrilmek gibi; "sen evde mi yaşıyorsun, çadırda mı?" sorusuyla mesela; onun gözünde "ev"in dünyaya bedel birşey olduğunu ayrımsamak gibi, çaputlardan çıfıt çarşısına bedelken oysa "ev" sandığı, öyle abluka...



hayat bazen;


"şiirler, şarkılar, masallar

ama insanlar duymaz bazen..."


der gibi, mfö gibi, dar gibi, gibisi fazla gibi...

0 üvercinka: