Ve bir şenlik curcunasının daha sonuna gelmiş bulunuyoruz-curcuna da ne pis bi kelimeymiş-
6 gündür dımtıs dımtıs nedir yani...yok yok öğrenci şenliği falan değil bu, halk panayırı resmen. 14-15 yaş ergen gothic özentilerinden tut da, evden nevalesini hazırlayıp piknik modunda menopoz teyzelere kadar ipini koparanın gelmiş olması, bilumum keko, kıro, dallama ve türevlerinin bastırılmış cinsel açlıklarının psiko-nevrotik dışavurumları yeni yeni anne rahmine dönme sendromları yarattı bünyede en freudçu yaklaşımla... neyse dedik görmezden gelmeye çalıştık "o da istemez öyle olsun"culuk oynadık, boşverdik biz de...
ilk akşam manga-vega konseri fena değildi, vega'nın bi' an önce konseri bitirme çabası, -deniz'in artık kalıplarına sığamaması, bendini çiğneyip aşmasına dur denilmeli artık, çok ayrı bi konu- manga'nın beklediğimden iyi sahne performansı, özellikle du hast'ı söylerken verdiği ara gazıyla coşturması takdire şayandı. bir de "kal yanımda" tabi...
2. akşam hayko'nun kendine aşırı güveni, bir anathemacılık, bi metallicalık tavırlar, kal getirdi falan yani-öeeh- ama kargo ve tabi ki koray candemir iyiydi gerçekten, ilk defa canlı performansını izledim koray'ın, yani performansından çok kendini, öhöm... ama bir de "aşk" ı söyleseydi tam süpper olurdu... neyse varlığı yeter zat-ı muhteremin..
3.akşam şebo'nun gothik özentisi liseli genç ağırlıklı kalabalığına rağmen her zamanki gibi göz ve kulakalıcı sesiyle kendimize geldik, kendimizden gittik, med-cezir olduk, okyanus olduk, o sularda yüzdük sonunda boğulmak olsa da.. yaptık bunu evet..
4.akşam erkan oğur-ismail hakkı demircioğlu'nun muhteşem sesi ve bağlamasıyla ruh tazeledik, silkindik, saygı duyduk, hala dedik, hala güzel şeyler de var, olmalı... "zeynebim" dedi erkan oğur, "içerim yanıyor , dışarım serin" dedi, biz yanıp yanıp sönmelere kandık, ellerimize baktık, küle bastık, bir şey diyemedik... "pencereden kar geliyor" u istediler, söyleyemedi, "onu söylerken benim ağlamam geliyor, affola" dedi, ağlamamız gitmedi hiç... "bir ömürlük misafir" olasın üstad, bir ömür... "zehir olan kadehine doldur beni doldur beni..." dediğinde sen; bilmek ömrümün zindanı...
5.akşam yüksek sadakat-high fidelity-nin mütevazi soft rock ıyla hafifçe sallandık yerimizde, gülümsedik, adam gibi adamlar rock yapsın hep dedik, "mumdan kanatlı bir adamın güneşe ulaşması kadar anlamlıydı bu dünya, bildik..." ha bi de; "show must go on" yaptılar, ne queenler sevdim aslında hiç yoktular..:)
ve son gece kenan doğulu'ya gitmedik tabi, ama kampüs içinde ikamet ediyor olduğumuzdan mütevellit katlanmak zorunda kaldık, shake it up yavrum sen, yakışır...
öyle ya da böyle bir şenlik daha bitti işte, güzellikler de ihtiva eden ama işte yine de buruk bi yanıyla...
neyse bu kadar şenlik izlenimi yeter, gelelim halet-i ruhiyeye...
çocukken ağzını musluğa dayadığın balon gibiyim sanki. şişkinliğim tahammül kapasiteme denk.
tahammülsüzlüğümün neye olduğuna dair en ufak bir fikrim yokken hem de; hayata olur olmaz anlamlar yüklerken en narsist yanımla, zamanda seyr-ü sefer ederken hep aynı ziyanla; bilmek ömrümün zindanı...
ağır aksak içini aşağıya boşaltan bir kumsaati ve yukarıda başını kuma gömmüş bir devekuşu tasviri şimdilerde zihnime düşen, öyle bil sen ey sebep! zerre tesir etmeden gelip geçmede güneş, gün başlayıp bitmede, artık kendime bile inandırıcı gelmeyen benliğimle;
hep aynı oyunun
hep aynı tiradla sonlanan boşluğuna alkışlarla yitip gitmede...
Hakkımda
- Melusiné
- Bir 'mayıs sıkıntısı'nda gelir dünyaya, kıyısı yosun tutmuş bir liman şehrinde büyür, siyah yaşar, siyaha kanar, siyaha çalar günleri.. Edebiyat ve okumak en büyük tutkusudur; Kafka, Nietzsche, Küçük İskender, Umay Umay, aynada silüetini gördüğü ex tanrılarıdır, Edip Cansever, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Oruç Aruoba, Oğuz Atay, Bilge Karasu, İlhan Berk, İsmet Özel, Rimbaud, Rilke, Bukowski, Roland Barthes, E.M. Cioran, Murathan Mungan, Yılmaz Odabaşı, Özdemir Asaf, Atilla İlhan, Ahmet Telli, Lale Müldür, İnci Aral, Elif Şafak vs..ise yalancı peygamberleri... Gök'yüzüne kezzap atıldığı için yara izi sayar bulutları, güneşeyse yatsıya kadar yanan mum ışığı muamelesi yapar; ay,yalnızca dünyanın uydu'rmasıdır ona göre.. Vaktini en çok okuyarak, müzik dinleyerek, pencereden dışarı bakarken kendini yakalayarak ve hayattan kaçamayarak geçirir. Sık sık kendinin peşine düşer, kalbinin izine, ama çoğunlukla eylül'ün bıraktığı yerdedir. Şimdilik bir müsveddedir aslını arayan, döner durur içine kanar...
dancemetotheendoflove
lüzumsuzsa söndür
"Hani, yana yana dibine varmış bir mumun içinde oluşan oyuğun çeperi bir noktasında çatlamış, eriyik madde dışarı akmış, fitili de açıkta kalıp tükenmişken, çatlağı akmış maddeyle doldurup tıkayarak bitkin fitili yeniden yakınca, ufacık, güçsüz, belli belirsiz; ama, pırıl pırıl, yoğun, direngen -altı canlı mavi; üstü parlak sarı- bir alev elde edersin ya - onun gibi işte..."
Oruç Aruoba
Oruç Aruoba
!->
Kala'Balık..
say^aç
günebakan..
Blogger tarafından desteklenmektedir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2 üvercinka:
nedensiz bir neşe ile uyanılan sabahlarda..
daha dün üzerine üzerine gelen her şey in, aslında nasılda bir ahenk ile duradurduklarını, en kendilikleri ile.. görmek..
bu neşe de aynı.. fakat..
bu elem de..
bu aynılık ta aynı..
bu eksiklik te..
bahar ve o nunla gelenler ile yetinmek yeterli olsa..
gelecek bahar a kadar..
ahenk..
tesekkur ederim
Yorum Gönder