eflatun sufleler...

"bunları yazmakla, çıldırmaktan kurtulunur mu..?"


hani bazen;


candostunla çekildiğin eski bi lise fotoğrafına bakarken, fotoğrafı kimin çektiğini düşünmek ve anımsayamamak koyar ya en çok; kızgınlığın sırf bunaymış gibi sanki...


sınavlar, 5 saatlik zaman dilimi içersinde toplasan 1 saat etmeyen çalışma potansiyeli ve bilumum abukluklarla zaman katliamları, stres topu kıvamındaki beynine söz geçiremediğin, üstelik her kıvrımına ayrı laf anlatmak zorunda kaldığın, hiçbir lobuna söz geçiremediğin, tam ortasındaki umarsızlık merkezinin 45 angström uzaklığındaki "gelecek kaygısı, vicdan azabı" mekanizmasının çarklarına çomak sokmalar, "battı balık yan gider" adlı sevimli özdeyişimizin denizine düşüp, boşvermişlik yılanına sarılmalar, pişmanlıklar, acabalar, sarı laleler, bla bla bla...


ama en çok sorular sorular sorular...


ben nası büyük adam olucam'dan ziyade ben nası kendime kanıcam..? ya da odlarım yanarken nasıl ateşe kalıcam?


çalar...demir demirkan-cevapsız

1 üvercinka:

yeterince yandığında ateş mateş..

soru moru olmayacak..

cevap mevap ta..

yeterince yandığında..

herkes..