eflatun sufleler...

"bunları yazmakla, çıldırmaktan kurtulunur mu..?"

Bu kadar işte bak, tuttum avuçlarıma aldım bu şehri, göğüs kafesime sığsın için;


ellerim büyük benim ve uzun parmaklarım, seni daha iyi görebilmek için..


Buralar soğuk, hakikaten. Şimdiden kar var bazı bölgelerde, buralar hakikaten adamakıllı yağmurlu. Kendime bir şemsiye aldım, atkım, şapkam, yaram-berem-eah- hepsi hazır. Hakikaten güpegüz burası; çok güz, çok kış. Kışı severim ben, sarmalarım kendimi, 9 numaralı tramvaya binerim sonra. Boynuma o yeşil fuları, gece trenleri.. Zira ben, trenleri, tramvayları, demiryollarını severim çok. Her sabah 9 numaralı tramvaya biniyorum kulağımda ipe sapa gelmez şarkılar, slow-motion bir klip çekiyorum zihnimde, figüranı ben. Her sabah ders arası yurda geldiğimde, internetten, gazetelerden Türkiye'de ne var ne yok takip ediyorum, kapatıyorum sonra hemen, içim kararıyor Türkiye'den. Oysa ben ülkemi severim, burada daha bir türkümdoğruyumçalışkanım ama, Türkiye'den içim üşüyor. Oysa buralar soğuk. Hakikaten. Mesela dün bir yerde Nuri Bilge Ceylan dvd'si gördüm, İklimler. Emir Kusturica ile yanyana duruyorlardı, bir garip olunuyormuş görünce. Karşıdan karşıya geçerken mesela arkamda 2 kız türkçe konuşuyordu, ayaküstü sohbet ettik filan, türk kebabçılar da var ayrıyetten. Bir tuhaf olunuyormuş görünce, hakikaten. Ne kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi. Sahiden, ne kadar benziyoruz ve ne kadar başkayız aslında.




Bir kadeh tutuşun vardır senin değil mi, onu da sevebilirim ki ben. Sırf o kadehi öyle tuttun diye sen, bir alabahar sabahı mendilime işleyebilirim adını, sahiden..


Ne diyordu biri: "başkasının mendilinde gözyaşını arama" [Aramak o kadar kolay mı sandın?]Arıyorum işte; kaldığım yeri arıyorum bir kitapta, bir şehirde kaybolduğum yeri, bir başka uyduda seyrettiğim bir kanalı, bir öyküde betimlediğim kahramanı, bir fotoğrafta görünmeyen o sahibi meçhul eli arıyorum. Resimler: özlem. Resimler: eskidenberi. An'lar ne kadar önemli insan hayatında; bir topluluğun fotoğraf çekildikten sonra dağıldığı an, bayramda el öpüp alna koyulduktan sonraki o bir anlık gözgöze gelinen an, uzunca zamandır unuttuğun bir şarkıyı hatırladığın an, Ali Kırca'nın Bizim City'den sonra gülümsediği an.. An tahlili. Tutunamay'anlar. Ahmet Arif olan anlar, içerde.. Anlamak çözmeye yetmez sensiz olmaz. Geniş zamanlar. His-li geçmiş zamanlar, kılcal zamanlar..


Buralar hakikaten soğuk, insan üşümeye de ayaklarından mı başlar yoksa? Ayaklarım üşüyor anne, ellerim zaten hep.. Buranın kışları gibi kuşları da bir manyak zaten, yaklaşıyorsun kaçmıyorlar, "huop, dur bakalım sen benim kim olduğumu biliyor musun" filan diyecekler nerdeyse.



nerdeysen, haber ver seni kaybettim.. [Çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen?] "Kalbim susmuşlar yeri, kuşlar korkup kaçmıyorlar" diyordu Feridun abi. Feri dün gibi hatırlıyorum. Sen de hatırlıyorsun biliyorum gözlerimin feri. Hatırlamak ne fena, hiç birşeyi unutmamak ne zor. Ne çok acı var. Can Dündar yazmış Milliyet'te, Dicle Koğacıoğlu, 37 yaşında öğretim görevlisi. İntihar etmiş, "çok acı var, dayanamıyorum" diye yazmış giderken. Nilgün Marmara da öyle değil miydi, evinin balkonundan kendini atarken bağırmamış bile.. Hatırlamak diyordum; intihar edenlerin çoğu belleği güçlü kişilermiş. Çok acı varmış. Dayanamıyormuş. Cahit Zarifoğlu'nun bir kitabı da öyle başlar: "ne çok acı var" Ve niye ben bunları Türkiye gazetelerinden okuyunca hatırlıyorum, niye "sevgim acıyor" Türkiye deyince.. Ahmet Abi güzelim, bir mendil niye kanar?







Sonra yürüyorum dedim ya, ellerim ceplerimde, buralar hakikaten soğuk ama şehri yürüyorum kaybolmaktan korkmadan. Daha ne kadar kaybolunabilir ki, bu kadar canı nasıl yanar sokakların? Ama yook, yok, bu post-acılar adam olmaz, bu şarkılar da.. İki kere çalarlar kapıyı, çanlar bizim için çalar sonra, kamyonlar kavun taşır hatta.. Kulağımda müzikle yürüyorum elbet, slow-motion, figüranı ben. Kafamda ipe sapa gelmez senaryolar da var, Oğuz Atay'a öykünen. "Öğrenciydi. Bir kıza aşıktı ve aynı zamanda başka bir senaryo üzerinde çalışıyordu" Aynı zamanda başka bir hayat üzerine çalışıyordum, gerçi o zamanlar daha olric yoktu. Yürüyorum dedim ya, dün mesela bir defter almak istedim, buradaki kitapçılarda defter yok mesela, bir hayli yürümem gerekti defter bulabilmek için, buldum da; üstelik Van Gogh röprodüksiyonu kapaklı, o derece entelektüel bir insanım. :) Başka defterlerim de var yanımda getirdiğim, kullanılmaya kıyılamayan defterler gibiyiz seninle biz değil mi, [kalplerimiz çok temiz, çünkü pek kullanmayız] bomboş yepyeni bir sürü defterin-ajandan var senin de, biliyorum. Kuzey Defterleri mesela, Lale Müldür mesela.. Lale Müldür ile görüşüyorum ben biliyor musunuz mesela, Mélusine diyor bana, su perisi demekmiş, böyle güzel şeyler de oluyor hayatta. Bazen yağmur yağarken şairler su sıçratıyor üzerime, defterim üşüyor, defterim difteri oluyor. Bir kuş karşıdaki demir parmaklığa konuyor. Defterimde kuş sesleri..




Bazen öyle rastgele dolaşırken bildiğim şarkılar çalınıyor kulağıma, buradaki dükkanlar da bir garip, dışarıdan bakıldığında neci olduğu pek anlaşılmıyor, iyice yaklaşıp içeri bakman gerekiyor, öyle yapıyorum ben de. Kafama göreyse giriyorum içeri, kulağıma bildiğim şarkılar çalınıyor. "Hello darkness my old friend" mesela, ya da Cohen çalıyor bazı yerlerde, Jeff Buckley duyuyorum sonra, yine mi çiçek diyorum. Seviniyorum böyle şeyler olunca ben. Şarkılar var diyorum Lale'ye, ona gönderdiğim şarkılar var msn'den, nerden buldun diyor bunları, bunlar benim gençliğimin şarkıları.. Lalena var mesela, ama kimseye söylemem. Herkes bilmesin istiyorum her şeyi, ama işte bi' tek sen.. Nerdeysen..





Wroclaw'da yürürken rasgele karşıma bu küçük heykellerden çıkabiliyor, sakallı, külahlı cüceler.. "Bu karnavalı hangi deli ateşe verecek" der gibi duruyorlar orda öylece, aniden çıkıyorlar ama karşıma, beni bir şeylerden aklar gibi, susamış suların akışı gibi, saatini kaybetmiş zamanlar gibi, gücüme giden her şey ve cevapsız tüm sorular gibi. Öyle aniden. Seviniyorum öyle şeyler olunca ben. Sen beni şaşırt istiyorum. Güldür istiyorum beni sen. Tut elimden kaldır istiyorum, beraber biz..gez..yüz..göz..



İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım bile diyebilirim sana hatta, ama beni nasıl anlasaymışsın ki sen, böyle uzakken ve ben bir kişi bile değilken yalnızlıktan.. Ama değerse bir gün sıcağım sıcağına.. İhtimal tabii, garanti veremem. Her şey sıcağı sıcağına..

Sıcak bir şeyler içelim seninle, sıcak bir şeyleri düşleyelim istiyorum, sıcak bir ege köyü mesela, sıcak bir çorba, güneş, sıcak bir gülüş, sıcak bir yürüyüş. Sonra "işte sen gülüyorsun ve beni daha geniş bir salona almış oluyorlar" olsun istiyorum.




Çünkü buralar soğuk. Hakikaten..

2 üvercinka:

dünyanın en güzel şehirlerinden biri...Wroclaw

gerçekten mi..? :)