öğretmenim, önce yazıp sonra üstlerini mi örteceğiz yoksa en başından beri temkinli bir şekilde örterek mi yazacağız. kural bir: mütevazılık mı yoksa kendini çok görmek mi olduğunu çaktırmamamız gereken sebeplerden ötürü “biz” diye konuşacağız. “biz”in içinde saklanmamız daha kolay. “kimsin” diye sorulduğunda içimizden birini rastgele -sırtından ittirerek- bir adım öne çıkartıp, feda edeceğiz, bunların hepsi bizim kafalarımız, ölüyorlar diye üzülmemize gerek yok, rejenere olacağız. olur da bir gün sorarsan -öhhm..- hani oldu diyelim -öhhö..- ya kahve falına baktı ya biri -öhhööğm..- iki dilek tutmuşsun ama ikisi de birbiriyle bağlantılı, geç de olsa olacak dedi ya ama -öhhööhhööüğ!..- güzellikler ikiye ayrılırlar, güzelliklerinin farkında olan güzellikler ve güzelliklerinin farkında olmayan güzellikler, görünmeyen bir üçüncü grupsa güzelliklerinin farkında olup farkında değilmiş gibi yapan güzelliklerdir, bu üçüncü grubun hiçbir zaman farkına varamıyoruz çünkü esas olan güzelliklerin iç niyetini kavramaya çalışmak değil, olabildiğince çok bakıp sevap hanemizdeki sayısal değeri yükseltmektir. dördüncü grup: güzel olduğu için ne tepki verse falso olacağından bu güzellik mevzuunun tartışılmasından sıkılmıştır, orada değilmiş gibi yapar. ben bir keresinde sırf senin elin, kolun, bacağın var diye, ete kemiğe büründüğün için şükrederek, kahrolarak, utanmak diye bir şeyin varlığı, ayıplar neden bu kadar ayıp, ben bir keresinde sırf üstü kapalılığı becerememeyi bahane ederek kendimi açık saçıklarken, ben bir keresinde sırf kahve falımda dilek kipi (-sa) çıktığı için, -yanımda kimsenin olmadığı zamanlarda- ben bir keresinde sırf seni rüyamda görmelerimden çok yorulduğumuz için -bu istemsizlik problemini çözünüz-, aynı o test sonu özlü sözleri gibi; en kötü karar kararsızlıktan bin kat daha iyi geldiği için, ve aslında biz çok keresinde en kısa görülen yoldan asla gitmemem gerektiğini hiç öğrenemeyeceğim için: böyle kısa devre yapıyoruz.
* * *
utanmak, üzülmek ve umutlanmak bir kılıçlarını, bir kadehlerini tokuşturuyorlar kafamın içinde...
Hakkımda
- Melusiné
- Bir 'mayıs sıkıntısı'nda gelir dünyaya, kıyısı yosun tutmuş bir liman şehrinde büyür, siyah yaşar, siyaha kanar, siyaha çalar günleri.. Edebiyat ve okumak en büyük tutkusudur; Kafka, Nietzsche, Küçük İskender, Umay Umay, aynada silüetini gördüğü ex tanrılarıdır, Edip Cansever, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Oruç Aruoba, Oğuz Atay, Bilge Karasu, İlhan Berk, İsmet Özel, Rimbaud, Rilke, Bukowski, Roland Barthes, E.M. Cioran, Murathan Mungan, Yılmaz Odabaşı, Özdemir Asaf, Atilla İlhan, Ahmet Telli, Lale Müldür, İnci Aral, Elif Şafak vs..ise yalancı peygamberleri... Gök'yüzüne kezzap atıldığı için yara izi sayar bulutları, güneşeyse yatsıya kadar yanan mum ışığı muamelesi yapar; ay,yalnızca dünyanın uydu'rmasıdır ona göre.. Vaktini en çok okuyarak, müzik dinleyerek, pencereden dışarı bakarken kendini yakalayarak ve hayattan kaçamayarak geçirir. Sık sık kendinin peşine düşer, kalbinin izine, ama çoğunlukla eylül'ün bıraktığı yerdedir. Şimdilik bir müsveddedir aslını arayan, döner durur içine kanar...
dancemetotheendoflove
lüzumsuzsa söndür
"Hani, yana yana dibine varmış bir mumun içinde oluşan oyuğun çeperi bir noktasında çatlamış, eriyik madde dışarı akmış, fitili de açıkta kalıp tükenmişken, çatlağı akmış maddeyle doldurup tıkayarak bitkin fitili yeniden yakınca, ufacık, güçsüz, belli belirsiz; ama, pırıl pırıl, yoğun, direngen -altı canlı mavi; üstü parlak sarı- bir alev elde edersin ya - onun gibi işte..."
Oruç Aruoba
Oruç Aruoba
!->
Kala'Balık..
say^aç
günebakan..
Blogger tarafından desteklenmektedir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 üvercinka:
Yorum Gönder