eflatun sufleler...

"bunları yazmakla, çıldırmaktan kurtulunur mu..?"


Yazmam lazım. Yazmam için gitmem lazım. Gidemiyorum. Gidilmiyor. Bi' alamete binip kıyamete gitmem lazım. Ama yazmam lazım. Gırtlağımda bir harf büyüyor, tüküremiyorum, yutamıyorum, yutkunamıyorum, orda duruyor. Yazamıyorum. Yazılmıyor. Özlüyorum. Yetmiyor. Okuyorum. Kesmiyor. Yazmak lazım. Gitmek lazım. Gidilebilemiyor. Kelime oyunlarından, şekilciliğimden, şairanelik tutkumdan, ağdalı dolambaçlı sözcüklerden kopmam lazım. Eski olan ama yeniden konuşulan, muhabbetlere düşülen dostlarımı görüp onları dinlemem, iki çift lafın belini kırmam, belki de iki tek atmam lazım. Yeni kelimeler, yeni insanlar duymam lazım. Yazmam lazım. Büyüyen harfleri dökmem lazım. Otel bozmalarında, arkadaş evlerinde, kümeslerde, ahırlarda, çaylarda derelerde, çimlerde yatmam lazım, bu tekdüzeliğe alışmamam lazım. Gitmem lazım. Haritalara bakmam lazım. Şarkılar söylemem lazım. Unutmam lazım bildiğim ne varsa. Kaybettiklerimi hatırlamam lazım. Yazmam lazım. Bir kelimeden bir dünyaya meydan okumam lazım. Muhabbet etmem lazım. İnsanları gözlemem lazım. Kafelerde tek başıma oturmam lazım. Bilmediğim şehirlerin aile çay bahçelerinde çay içmem, kafa sikmem lazım. Kuşlara ve gökyüzüne bakmam lazım. Sıkıntıları def etmem ve kendime yeni sıkıntılar bulmam lazım. İyi beslenmem lazım. Harfler büyük mü küçük mü bakmadan yazmam lazım. Noktalamaya koymam lazım. Bilgisayarımdan uzaklaşıp kaleme sarılmam lazım. Gidilmiyor. O insanları, o köyleri, o fabrikaları, o çileleri, o futbol sahalarını, o denizleri, o oltaları, o rayları görmem lazım. Raylarda yürüyüp bozuk paralar bırakıp tren geçtikten sonra elime alıp bakmam lazım, o sıcaklığı koluma sürmem lazım. Öpmem lazım. Taşa toprağa kul olmam lazım. Belimi bükmem lazım. Dinlemem lazım. O insanları dinlemem, kör bir çay bardağına vurulmam lazım. Yazmam lazım. Gitmem lazım. Gidemiyorum. Kımıldayamıyorum. Delik deşik olmam lazım. Fırlatabildiğim kadar uzaklara fırlatmam lazım kelime denen illeti, sonra bana geri dönmesi lazım yanında yenileriyle. Telefonları mail kutularını kırmam lazım. Defterlerimi dürmem lazım. Defterlere boşalmam lazım. Gitmem lazım. Yazmam lazım. Yağmuru hissetmem lazım, zırıl zıklam olmam lazım. Gitmeye alışmıştım, gitmeyi yazgı bellemiştim, ama yok ki artık. İstanbul, Ankara, İzmir, Muğla, Isparta, Kastamonu, Urfa, Mardin, Trabzon, bilmem. Gitmem lazım. Ayaklarıma vurmam lazım. Topuklarıma sıkmam lazım. Asmam ve kesmem lazım. Kellemi uçurmam lazım. Yazmam lazım. Okumam lazım. Zaman lazım. Lazım kelimesinden kelimeler türetmek yerine bana bir dünya daha yaratmam ve dünyalarımı savaştırmam lazım. Barışa karışmam lazım. İnsanlar arasına girmem lazım. Görmem lazım. Duymam lazım. Kös kös ölmemem lazım. Ama’sı olmaması lazım hiçbir şeyin ama her şeyin ama’sı var. Amana koyayım, diyebilmem lazım. Güldürmem lazım. Gülmem lazım. İçimden gülüp kendime aptal demem lazım. Gülünce gözlerinin için gülmesi lazım. Şarkı lazım. Çalıp söylemek lazım. Kollarımı bacaklarımı hareket ettirmem lazım. Şehirleri dolaştırmam lazım. Miskin olmamak lazım. Gitmek lazım. Uyuşmamam lazım. Yeniden yeniden keşfetmem, yeni yüzler görmem, yeni sesler duymam, yeni renkler seçmem, eskicileri ziyaret etmem lazım. Gidebilmem lazım. Uçmam lazım. Uçuyor gibi kollarımı iki yana açıp “anne, bak, uçabiliyorum” demem lazım. Bisikletimin gidonlarını tutmayı bırakıp “baba, bak ellerimi kullanmadan sürüyorum” diye bağırmam lazım dünyanın en sevinçli haliyle ve fakat babamın fotoğraflardan ibaret bir sus! işareti olması ve bunun bende travma yaratması ve şimdi benim bunları hatırlamam lazım. Kendimi anlatmaktan vazgeçmem lazım. Kimsenin ölmemesi lazım. Gitmem lazım. Ben hangi bekleyişin nedeniyim, demesi lazım şarkının. Neden olduğum şeyleri bulmam lazım. Yolculuğa çıkmam lazım her yöne. Herhangi bir şeyin herhangi bir biçimde üzerimde herhangi bir baskı oluşturmaması lazım. Kaçmak zorunda kalmayıp, gidebilmem lazım. Kaçmak onursuzca, gitmek onurluca. Şirince'yi görmem, bol bol öpmem koklamam, gözlerine dokunmam lazım. Çocuklarla muhabbet etmem lazım. Dünyanın bütün çocukları sanki benim çocuklarım, gibi hissetmem lazım. Yazarken hep yaptığım gibi kendimden geçmem ve ben neredeydim ne yaptım ne ara yazdım, diye sormam lazım. Ama önce gitmek lazım. Yazmam lazım. Gidilmiyor dostlar. Oysa tüm hayatım gitmek üzerine kurulmuştu. Tutuldum. Tutuklu kaldım. Rahatlık tuzağına düşmemem lazım. O değil de bunları böyle olması gerektiği için değil, doğal olanın böyle olması için daha doğrusu hiçbirşey için değil de rastgele ve içimdenliği için yapmam lazım. Mesela lazım kelimesini söküp, bıçağı midesine sokup, bütün intikamlarımı ve hâlâ kanayan yaralarımı almam lazım. Öldürmem lazım. Buldukça bunmamam lazım. Yıktım perdeyi, eyledim viran, demem lazım. Yakmam yıkmam kırıp dökmem lazım. Ve bütün bunları sadece kendime yapmam ve sonra hiçbir şey yapmamışım gibi sigaramı yakmam lazım. Gitmem lazım. Yazmam lazım. Ve ama olmuyor. .
Olamıyor kalbi camdan sevgilim.. "Bana sen lazım" diye de bitermiş bak yazı..

5 üvercinka:

Yazmak için aşık olmak mı gerekiyor??:=)

Gerçi güzel yazmak için aşk hoş bi vesile oluyor ama...

Aşk ile ilgili tüm gerekliliklerden sıyrılmış durumdayım ki..:)

yeter ki gereksiz olmasın aşk..

ta kendisi yani..

gerisini boşvermem "lazım"..

.............
Bir yeşil tepenin yamacında yaşlı bir ağaç yaşarmış
Bir tarafı uçurum bir tarafı yeşillik çimenmiş.
Çok yıllar yaşamış, çok günler, çok insanlar görmüş.
Ama bu güne kadar onun gibisini hiç görmemiş.
Onun gibi güzeline ömrünce rastlamamış.
Güzel bir kızmış bu, yaşlı ağacın yamacında dolaşırmış.
Güzel olduğu kadarda soğukmuş.
Ağaca sırtını yaslar onunla derdini paylaşırmış.
Kızın derdi yalnızlıkmış.
Eh buna da biraz kendi sebep olmuş.
Hiç bir şeyi beğenmez kendinden başkasını da sevmezmiş.
Ağaç yüreğine söz geçirememiş ve kıza âşık oluvermiş.
Gel gelelim o güzel kız onu hiç görmezmiş.
Sadece gölgesinden faydalanır ve orada eğlenirmiş.
Yaşlı ağaç ateşsiz yanmış, yanıp tutuşmuş.
Kıza yalvarmış yakarmış, bir kere bana bak,
belki sende beni seversin demiş.
Ama güzel kız ona hiç bakmamış.
Sadece gölgesinde dinlenmiş.
Her gün ağacın yanına gelir yeşil tarafında eğlenirmiş.
Aradan zaman geçmiş, ağaç kızdan umudu kesmiş.
Yüreğindeki aşkı söküp atmış,
yerini de umursamazlığa vermiş yanına da birazcık nefret katmış.
Nede olsa bir zaman o kız onun yüreğini yakmış.
Kız geldiğinde gözlerini yummuş kızı duymamış.
İşte o günden sonra ağaç duygularını bedeninden atmış.
Yine o güzel günlerden biriymiş kız her zamanki gibi gelmiş.
Ama bu gün o olağan günlerden değilmiş.
Ne olduysa kız ağacın yeşil tarafından uçurum tarafına geçivermiş.
Kızın ayağı uçuruma kaymış tam yuvarlanmaya başlamış.
Anında ağaca sarılmış ağacın dallarını yakalamış.
Sımsıkı tutmuş bırakmamış, kızın ağırlığı ağacı yerinden sarsmış.
Ağaç bir kıza bakmış birde uçuruma.
Sonrada kızın gözlerine bakmış kız ona gene bakmamış.
Kız sadece tutunacak dal aramış.
Ağaç, bırak beni aşağıda daha sağlam dallar var onları yakalarsın demiş.
Kız ağacı dinlememiş, inadından vazgeçmemiş.
Hem ağacı bırakmamış, hem de ağaca bakmamış.
Toprak ağaçla kızı fazla çekmemiş.
Yeter artık sizinle uğraşamam demiş.
Onları uçuruma bırakıvermiş.
Kız hem kendine, hem ağaca yazık etmiş, inadına kurban gitmiş.
Giderken ağacıda yerinden yurdundan etmiş.

"Yorgun geldim bu dünyaya kimse bilmez
Sonsuzluk benim olsa fayda etmez
Öyle bir derde düştüm ki hiç sorma
Katlanmak zor gücün yoksa
Çaresizlik gözlerimde
Can verirken ellerimde
Sustun artık sen
Söylerim ben senin yerine
İşte ben böyle öldüm
Gittim kendimi gömdüm
Sonra toprağa sordum
Dünya böyle değildi
Toprak dedi sen 'kör'dün"...

Onun cepleri şiirlerle doluydu.Ve de zarflar..Zarfların içinde çiçek tohumları vardı. Sığınakta tohumlar tane tane düşünüyorlardı toprak kaçkını bir uykuda. Toprak nedir diye sordu tohumların biri.
Toprak," ..., toprak içimizden gelen bir yerdi eskiden."
“Toprak” dedi O'na na “güneşe yeniden başladığımız bir yerdi her ... geceler ... yağmurlar çiçekleri ağırladıktan sonra... Arap kızı damdan bakarken.”

“Ama harbe gitti toprak” dedi O “ölüleri ağırlamaya.”