eflatun sufleler...

"bunları yazmakla, çıldırmaktan kurtulunur mu..?"


pitkinim. pacaklarım yürümek istemiyor birkaç gün. benden izin bekliyorlar.

tüm sınırlara geldim dayandım. eşikteyim. ya geçtim ya kaldım. ya gittim ya döndüm. ya durdum ya devam ettim. iki ucu boklu değneklerden büssürü mikado oyunlarım var irili ufaklı. .

yok yok mikado hafif kalır rus ruleti bu. kaçta kaç ihtimal ölüm- kalımın çetelesini tutar bilmiyorum ama.. eeaahh..


hep aynı şeyleri anlatıyorum çünkü başka şeyim yok. saçmalama: ya evet, neresinden başlasaydım ya anlatmaya. son zamanlarımın, anlamına binaen manifestik, uzunluğuna gıyaben aforizmik cümlesi “insan öğrenmek için yaşar”ı da taze değiştirmiştim, artık anlamıştım ki “insan anlatmak için yaşar.” bunun dünyanın çivisinin çıkmasıyla birebir alakası var mıdır bilemem ama zamanın bozulmasıyla, dünyanın hani rengi değişti ya küresel ısınmadan dolayı, sanırız insanoğlunu da bu havalar mahvetti ve bozuldular, bozuldular, bozulduk. insan çok boktan bişiy. işte bir şeyleri "insan öğrenmek için yaşar" levhasının o büyük ışıklı harflerinden söktüm ve bizzat edilgen bir kıvamdan gayet de aktif pozisyon!da olduğu bir eyleme sokuverdim, tabii ya, insan anlatmak için yaşardı, yeni quote'lar yeni idealizmler, işte yeni filmler, yeni "sıçtım sanat oldu" tandansları [bunu neden mi karıştırdım bunca crescendo’sal bir yazının tam da fevkine, ezberinizi bozmak için, ezberinizi …]


anlatmak için ya, anlatmak için dahi insanın biraz aktivasyon enerjisine sahip olması gerekiyor. eşik enerjisi hani, aşmadan olmaz, senle biz diyorum, iki eşik cini, bir döşekte kocasak? daha dur, anlatmadım hiçamabirini. o kadar kum saati olmuşum ki dostlar, hani ince kıyım doğrasalar beni, akdeniz cacık olur diyorum. öylesine kum saati dolmuşuz ki dostlar bir o istikamet bir o istikamet çalışıyor bizim dolmuş, ama hep aynı ve zıt yönde, hani iki uçlu bir ışın gibi, ışın zaten yönlü olana mı denirdi, vektör? gerizekalı olur bu rektörler vektörler hektörler filan, insan çok boktan bişiy sonuçta. o da bi ins'anlar yani..


ah eşek kafam, seni diyorum ya ben hani, sıpalara benzetiyorum, kocaman gözlerinle ne bilsem nasıl etsem nasıl desem nasırım tutar seni düşününce gözlerin sıpa ve gülüşün aşk. öylesine kum saati dolmuşum ki postlarım, doldur boşalt taktiklerinde dahi gözüm yok artık, boşaldıkça doluyorum tekrar tekrar, bildiğin saat işte ulan. işte, anlatmak dediğim şey meşakkatli bir iş, bakma herkesin yaptığına ve herkesin buna dair kendisinde bir şeyler bulduğuna. benim mesela, o enerjiyi aşmam gerekiyor, ve şu ana kadarki yazdıklarım sadece ısınma turları. tur dedim de bak yine kusmaati geldi aklıma bilerek yanlış yazdığım, konuşarak anlatırken yapsaydım bunu, beraber gülebilirdik belki kusma ati deyip uzatırdım bile, ama yazınca gülünmüyor değil mi göynümün hoyrat çiçeği. sen olmuyorsun diye oluyor ya zaten tüm bunlar. doldum işte be, boşalmalıyım. ama önce buna bir son veremli, vermeli. harfler işte, hatırlarsın belki onlar seni gördükçe kımıldaşırlar, oynaşırlar, bir başkalaşırlar, köşekapmaca oynarlar ve böylece sıralarını kaybederlerdi, ve zaten böylesi en zevkliydi. hatırlar mısın ki, o mahur beste çalar, müjgân’la biz ağlaşırdık. [bunu değiştiren dük kafalıya selam ederim.] diyorum ki, öylesine doldu ki vakitlerimiz, sabah yat, akşam kalk, hani sigara içmek için kahvaltı yapmak gibi, oysa bu kadar kadir kıymet fazla olmalıydı sigaraya verilen, bu kadar şımartmamalıydı bu namussuzu. eğretilemeyi dokudun mu? dokundu mu hiç ona gözlerinizle? sizin çoğuldu gözleriniz, bilmem bilir misiniz, sı pa, iki nota olsa iki hecemiz gibi sözleriniz, siz siz’de anlam olmuş birisiniz sayın hayatımın en düzgün tefsir edilmiş meali, cümlemin anlatım bozukluğu, dünyamın bağı kesilmemiş göbeği.


saçmalamayacağım daha. ha, söylemiş miydim hiç, insan çok boktan bişiy. duymaz di'mi kimse bilmez kimse siklemez.. siklamen kırmızıya çalan eflatun renkte bir çiçek, "yine mi çiçek"..


bi de bi türkü işte bi de bi ürkü...


"susarlar sesini boğmak isterler

yarımdır kırıktır sırça yüreğin

çığlık çığlığa yarı geceler

'kardeşin duymaz' eloğlu duyar.."

1 üvercinka:

bir aynahanım var..

öylece, herkesin ve herkes için aynı olduğunu sanan ^sözcük^lerin yüzüne tutup kendini,

onlara, bak bu sensin diyen.. çıplak hissettiren.. utandıran.. kendilerini bağışlatan kendilerine..
şaşkınlaştırıp önce, sonra mana nın bordo kadife sine^sine sarmalayıp vadisine yollayan, peşlerinden sürüklenen bordo kadife ^kıvrımkuyruklar^ ile..

sözcük lere işte..

kendilerini görmüş sözcük lerle kurulmuş cümleler nasıl olur bilirmisiniz..

cümle alem bilirmisiniz..

cem i cümle bilirmisiniz..

bir aynahanım var..

sır ından, kendisinden sarhoş sözcüklerin müziği sızan..

çınlama..

ilk bir şey, ilk bir diğerine çarptı.. ilk bir ses oldu..

varlığını biliyordum hep..

hep,

bildim..