eflatun sufleler...

"bunları yazmakla, çıldırmaktan kurtulunur mu..?"


neresinden bakarsan bak, sihirli aynalar gibi dünyanın çivisini söktüren, olduğundan farklı görünen milyonlarca "şey" e (ardında adsız kaldım) bedel grimsi bir renk hep payıma düşen... yan(ıl)mışım, renklere kanmışım, bu yüzden en çok gökkuşağından alacaklıymışım... içime ses olan onlarca suret, onlarca yalan, onlarca sahte "şey" içimde paslı bir bıçağı defalarca kere döndürürken, sonunda yine kendime kalmışım, nereye gittiği, ne zaman varacağı belli olmayan bir tren camındaki ağlak çocuk yüzü olmuş ruhum... kalbimse her defasında kendini vuran, her oyunda yeni'k bir zafere konuşlanan bir rulet çarkı...


öl ellerim,

öl kalbim,

öl gözlerim...


"sen, katil olamayacak kadar cesedimsin benim..."

2 üvercinka:

her kırık dökük öyküden eve dönüldüğünde daha önce varlığı hiç düşünülmemiş bir eşya karşılar diğer düşünülmemişler ile insanı..

her kırık dökük öyküden dönüşte ama..

giderken de uğurladıklarından bihaber olduğu insanın..

sen çok incinmişken böyle kan kokulu sözcükler ve şiddeti, yaşadığının nasıl olabilir ki ye dair..

bardaklarını senin için sonsuza dek korumaktan imtina etmeyen ve etmeyecak olan mutfak dolabı,

mızmızlanan küçük kızına bakan anne gibi karşıladı seni..

yapabileceği tek şey ile..

al bak bu fincan, kahve iç bununla..

keşke daha fazlasını yapabilse idim..

ben yalnızca senin mutfak dolabınım..

ama canım yanıyor senin için..

diye..

Kaybolanların öyküsünde hep küçük kırmızı bi' balık vardır, umarsızca dolanıp duran, küçücük evreninde kendine yeni masallar yaratan..

ama eni konu 3 saniyelik işte hafızası..

unutur 3 saniye sonra herşeyi..

yepyeni masallar biçer sonra yüzgeçleriyle, hiç bi zaman ait olmadığı, kendine yakıştıramadığı yeni sonlar diker deliğinden denizi gördüğü paslı bir iğne ile..

ama oralarda bi' yerde kendisini beklediğini bildiği bi' kaya dibi mutlaka vardır; bekleme salonu yalnızlığına bürünen, ya da mutfak dolabı ıssızlığında, bir fincan kahve köpüğünde, veya rüzgarın kendini savurduğu martı ıslıklarında...

bunu bildiği için işte en çok..

belki de yalnızca onun için..

anneler hep bağışlayıcıdır ya hani; kıyamaz diye..

canı yanan biri var diye onun için..

döner..

durur..