eflatun sufleler...

"bunları yazmakla, çıldırmaktan kurtulunur mu..?"


birkiüçtıp.. drip drip drip..


sus..tu takvimler bi'gün. cumaydı cu ma.. telefon, ucuz romanlardan arak, acı acı bir aks-i seda ile çaldı bi gün. 15:00 sularıydı. sul arı.. sonra sus tu işte kavimler, sus tu kadimler, kelamlar, meramlar, hepsi bir baştan bir başa sus tu..




oysa
"kelimelerin kuytusunda pusu kurdumsa kendimi gizleyeyim diye'dir kelimelerin kuytusunda sus'u buldumsa dilim sessizce kavrulsun diye'dir kelimelerin kuytusunda us'u oydumsa elimden bir şey gelmiyor diye'dir.." demesi lazımdı birinin, en azından telefonun sesine ve telefondakinin söylediğine yana yakıla bağırmak için, ama hiç kimse hiç bir şey söylemesindi zaten artık, günlerden cumaydı, güzlerdenecel..


ağlamak, bir ömrün kaçta kaçına denk gelir, damlaya damlaya göl olursa kendini hangi mecraya akıtır, kuruyunca güneşte, kuruyunca çöl olur mu yeniden.. olur.. nasılsa yine bi' gün bi' ses bi' telefon bi' acı acı çal olur, yanar yanar kül olur, susar susar öl'olur..

10 dakika içinde apar toparlanılır, duraklar dolmuşlar otobüsler geçilir, durdurulamayan gözyaşı sekansına nebakıyonlanibne majör gamı eklenip, etraftaki slowmotion insan topluluğuna aldırmak'sızın 7 saatlik bir yolculuğa çıkılır, ki ömrün denizekarşıbanktaoturmuşmelankolisinin en "acı hatıra" larının top 10 una yerleşecektir bu yolculuk, sonra fırtına sonra deniz kuduracak sonra yerlebir işte hep yerlebir..

zira bir cenazeye yetişmek için çıkılan yolculuk, cenaze ve eczane sözcüklerinin çağrışımlarına ve dahi tüm yandan çağrışımlara kulak tıkar, çağ dışı, ağ dışı, kapsam alanı dışına sürükler kişiyi, adamınamınakor, kor alevler içinde, mor alevler içinde, zor alevler içinde gibi skindirik tüm çağrışımları da kapı dışarı eder, çünkü sus ar.. her bi' şey. güllerden sarı..

terminal, bayram kalabalığına bürünmüş, terminal el sallayan insan topluluğuna boğulmuş, terminal bayram ve yılbaşı öncelerinin o olağan küpeli deliye her gün bayram curcunasına kendini kaptırmış, bir de cenazeye yolculuğun çıkış noktası olduğunun farkında olmadan, tüm o suskunluğun içindeki kulak tırmalayıcı sesleri bir cenaze yolcusuna yamalamaktadır utanmadan.. -çayçermisinabla, stanbulıstanbulıstanbuull, beşdakkayakalkıyo, kestaneşekerinegel-.. tüm bu kalabalığın içinde yetişilmesi gereken bir otobüs, yetişilmesi gereken bir cenaze, yetişilmesi gereken bir ölüm ve yine ömrün tüm renklerine değişilmesi gereken bir "mavi" vardır.. zira yetişilir de, normal şartlar altında tüm aksiliklerin elbirliğiyle üstüste gelip, tüm otobüsler kaçsın diye maksimum performansla çalıştığı bahtsız bedevi yolcunun; o gün tüm otobüslere ve tüm saatlere kıl payı yetiştiği hayretle görülür.. çünkü cenazeye gidiyordur ve onyüzbinmilyonkere ölmesi gerekmektedir, "ölecek bir şey kalmasın diye geriye.."


yolculuk başlar, türkü susmaz bi' türlü, her şey susar ama türkü yapacağını yapmıştır yine;


(aman ecel canım ecel, üç gün are ver..)

bir önceki gece defalarca dinlenilen türkü, ertesi sabah gerçek olmuştur, bir kaç gündür görülen rüyalar, ölüme delaletmiştir, bir kaç gündür uluyan köpeklerin sesi bunaymış işte'dir, hadi inanma'dır şimdi böyle şeylere, hadi inanmasındır kimse.. demek ki batılın tecrübeyle ve tarihin tekerrürle doğru orantısı kanaya kanaya kazınacaktır belleğe, tüh; bank da yerlebir olmuştur, dolunay'lı bir gece'ye kalsındır tüm hüzünler ama şimdi hüzünötesi bir yangına yolculuktur paya düşen,..


ve o küçük, "mavi", kıyı şehrine, arabesk söylemle melmekete yaklaştıkça büyür, büyür mavi gözlerin seyri, hatırladıkça yandıkça yağdıkça büyür.. ama susmuştur işte ve bu suskunluk, yazarın 1. tekile geçmesine engel değildir;..



mavi gözlerinin üzerine toprak mı şimdi çocukluğumdan düşen bi' yaprak daha mı şimdi gözlerim bundan sonra hep ıslak bayramlar artık uzak ceviz ağacı artık yasak mı şimdi..

lem yelid ve lem yuled.. sen de gidersen biz bir daha yetim kalırız diyemezdim sana ben şimdi artık asmalar kupkuru şimdi senin gözlerin hala masmavi..-ben, nasıl yanmayım dağlar..!-

bundan sonra çocukluğum da yok sen yoksun ya bundan sonra kavaklar yok bundan sonra yeşiller buğdaylar başaklar bostanlar yok bayramlar hiç yok..

nasıl sezdirmeden gittin öyle nasıl çabuk nasıl eksik yaşanmış hayatına yaraşır biçimde hiç sızlamadan öyle gülerek öyle dimdik öyle kendini odalara kapatmış ruhun gibi öyle sapasağlam öyle yapayalnış, öyle sapayalnız öyle korkusuz..


Ömer Dayımın gözleri semaviydi, göklere benzerdi susuşu kaşlarını çatışı dünyalara sığmazdı onun suskunluğu öyle bir susardı ki kimselere benzemezdi.. di'li geçmiş zamanlara gizli özne olduğunun çıldırasıya çırası yakar işte fena yakar.. (selamın sadası bre dostlar, cana dokunur..)

Ömer Dayımın gözleri marsmaviydi, bu gezegenden olmadığı kesindi, kendine dönük, kendine donuk ama hep başkalarına uğraşmış ellerinde maharetinin izleri yoktu, görsen vay be derdin vay be yabancı aktörlere benzerdi kadirinanıra benzerdi hepsinden yakışıklıydı kimselere benzemezdi kendinden ıraklara bakardı hep kendinden ötelere sürgün..


ben bu filmi daha önce de gömmüştüm.. ben ölümden geleni yapmıştım, ben ölümlerden ölüm beğenmiştim de ölümsemek demişti biri sonra, demişti de susmuştu. susmuştu da devam etmişti. etmişti de yetmemişti.. hiç unutmam. ben zaten hiç unutmam, ben zaten defalarca öleyim diye hiç bir şeyi unutmam anımsayıp anımsayıp ziyan olayım diye unutmam hiç ben.

-i'm still remembering-


vardı bi' yarası.. vardı.. sırmaviydi Ömer Dayımın gözleri, pek konuşmazdı ama suskunluğu dünyalara bedeldi işte, dünyanın yarısı gibi bi' adamdı.. tasvirlere, benzetmelere, kifayetlere sığmaz bi' adamdı..


uzun zamanlardır yağmayan kar, bi tek o gün cenazesinin üzerine, bi tek o gün orda öylece durmuş ona bakarken inanamazken Ömer Dayım ölemezdi Ömer Dayım dağlar gibiydi Ömer Dayımın selasını verdiler yıkadılar aldılar götürdüler kar yağdı üzerine doğarken de kar yağmış o gün de cumaymış mübarek adammış peygamber gibiymiş öyle dediler Ömer Dayımın üzerine kahır yağdı o gün Ömer Dayım gitti benim ardına bakmadan gitti gözleri kapalı gitti gözleri dünyaya mavi gitti..sırfmaviydi gözleri saltmaviydi..

Bana yağmur artık, bana kar..

Sen de gittin ya tüm yolları kapalı şehrin bana..


Ömer Dayımın gözleri yasmaviydi, dört bin defa lÂcivertti gözleri..

0 üvercinka: