eflatun sufleler...

"bunları yazmakla, çıldırmaktan kurtulunur mu..?"


geldim.


bir süredir yazmak konusunda fütursuzdum.(sırf bu kelimeyi kullanmak için belki, evet) bi'şey işte. hani olur ya, anladın sen. (gülme stepan) mekan değiştirmek o kadar da kötü birşey değilmiş, ve hatta adına ferahlık bile denebilecek bir "huşu" halinde tezahür eden bir rahatlama hali söz konusu bünyede. ("güzel oldu bişeyler sana benzedi" demişti biri zamanında, öyle işte) güzel evet. böyle iyi. bir miktar umut enjekte ettim sigarayla ciğerlerime, fazla geldi, hazımsızlık yaptı, parmağımı istanbul boğazı'na sokmak suretiyle çıkardım, rahatladım. geçti.


"bu karanlık böyle iyi, afferin tanrı'ya" anathemalı harfler kazıdım duvarlara, "lost control" şeklinde okundu, iyi de oldu. (yes, i'm falling... how much longer till i hit the ground?)

fotoğrafları söküp tekrar yapıştırdım duvarlara, duvarda kalan bant izlerini halının altına süpürdüm, masamın altında kalan kimbilirhangiacıdankalmışsigaraizmariti'ni tavan arasına süpürdüm, çocukluğumun yanına.


mut oldum bi'zaman. -mış gibi ama. yani sahiden bir "mut" nesnesi belirdi ufukta, dolaylı yoldan tümledim ama kitaplarımı raflara dizerken dik dik baktı yine k.iskender "çok ayıp bir şey" dedi. "mutluluk" dedi. pıstım. önüme döndüm. bi'daha olmasın dedi. ölürken özür dileme borcunu bıraktım perilere...


sonra bitmeyen, bir türlü bitemeyen, nükseden, kronik stabilize gölgeler geldi geçmişten, hÂla, dediler, "ah omzumda bir kesik el ki/hala, hala durmadan kanar" onları hoyrat bir makasla eski bir fotoğraftan oyalı çok olmuştu ama, "orda kaldı yanağımın bir yarısı, kendini boşlukla tamamlar." bir yangının külünü yeniden yakmak, iki cılız dal parçasını bir birbirine sürtmekle ne kadar mümkünse işte o kadar, "bütün mümkünlerin kıyısı"ndan geçtim, geçti, gitti.


masumi'yetimin ceremesi yok.. efil efil geçti içimden harfler.. "eğ başını usul usul yürü" dediler bir de, "hep denedin. hep yenildin. olsun. yine dene. yine yenil. daha iyi yenil."

var ya..

hayat, kendi kendine oynayan bir pandomim mi? diye sormuştun ya sen,(arkadaki!) ben yine soru işaretinin çengeline asıldımdı ya, "asıl iş bir sonuca varmakta, " dedim. işte ben o günden beri ordayım, son-ucu, kıyısı, çıkışı, yolu yok bu karmaşanın. "varabilir misin" lusin, dedin ya..

sesini iliştirdim sesime.


ey lül!, sen hiç yokmuşsun gibi yapıyorum farkındaysan, çünkü bu kez gerçekten "fazla" oldun, lütfen tekrar dene, kapıyı vurmadan da girme içeri..


mevsimler, kara tahtanın önünde, ayakta...


o değil de...


"bıçaksırtı" sözcüğünü bulanın da alnından öpmek istiyorum, çok ayrı bir konu.. balık sırtının da kendine has bir keskinliği olsaydı keşk'e, rengÂhenk bölünseydik böyle. vatan b'ölünmez bir bütünmüş, ABDullah gül'ün dikenini seven anayasasına katlanır, o da bambaşka bi' Recep'tiona artık...


("bir konyak daha içer misin" stepan?)


"ardımda bırakıp gül çağrısını..."


in sandım, ben bu şehri kış uydusuna yatılan, uydu^rma göçlere kanatlanılan bir in sandım. sen say ki ben hiç uyanmadım, hiç yakmadım ateş böceklerini yaz'dan kalma güneşlerde, sen öyle san...

"Ayrılalım Stepan, belki biz anlaşıyoruz ama

İlkemiz ayrı yaşamak

Ve ne varsa işte bu ayrılıkta."


çok uzakta öyle bir yer var, biliyorsun, belki...


"Adım Stepan, Lusin.

Yani ben

Bir satranç oyuncusu olamam."


bilmeceydik, orda öylece dururken sen, boynunda bir parça kan korkuyla yüzüne bakardım ay ışığında kan rengi kuşkulara batardı kalbim kim olduğunu düşünürdüm bilmeceydin on sekiz çarpı on sekiz kocaman zor bir bilmece


ak kareler bendim karalar sen biz ikimiz kolay çözülmez bir bilmeceydik


"Elini ver Stepan, ne de olsa bir anlaşmadır bu

Belki de bir anlaşmadır."


nokta.



"şarkılar bir çığlığa sığınmaksa şimdi..."


(sen sus ey lül!)

1 üvercinka:

Duymuyorum ben acılarımı.
Ve yitirdim çoktan
Yitirdim bütün karşıtlıkları.
Ne umut
Ne umutsuzluk, ne hiçbir şey
Kurtaramaz varlığımı benim.

Ve yoğun bir anlamsızlığın içinde

Sanki renksiz, boyutsuz
Ve göksüz, zamansız bir evrende
Tek çıkar yol yaşamaksa

Lusin
..?