O kadar hızlı ki akış, zamanın en küçük birimini an'lar değil de gün'ler olarak algılıyorsun.
Saçlarından yakalayamıyorsun zamanı, mısraya, şarkıya kalbedemiyorsun. Ve sükût medar ormanlarındaki bitkiler gibi büyüdükçe büyüyor.
Senin türben kelîmeler. Yuvarlanırken tırnaklarını kâğıda geçirmek istiyorsun; kâğıda, yani ebediyete. bilmiyorsun ki ebediyet sümüklü böceğin izleri kadar aldatıcı...
hiçbirşey olmamış gibi yazmak sahtekarlık sanki. daha demin onlarca cümleyi sildin aklında; nedir insanın kendi ifade konusundaki bu ısrarı diye sorarak kendine. çoook uzun süredir yaptığın gibi. şimdi bu soru sorulmamış gibi dümdüz devam edebilmek.. garip?
cevabı var tabii ki, biliyorum tüm cevapları ama doğru bir yere çıkarmayan göstergelerden ibaret bu cevaplar. oysa soru(n) ikna edilmeyi bekler -cevaplanıyorsa.
yaptığı işten hoşnut insanların kendinden emin hâli yok üzerinde. kendinden konuşmak da o denli gereksiz. o sebepten kaynaklı ki; 'm' diyemiyorsun, 'n' diyorsun. iyi de ne gerek var tüm bunlara, oyun işte kendi'n'le oynarken kendi'leri bulaştırdığın.. topla tüm parçaları. küçük bir oda yeter sana. ancak dikkat et, hiçbir parçayı kaybetme. unutma: kayıp bir parçanın oluşturacağı boşluk bütünün tamamını içine çeker. ve bütünden geriye koca bir dünya kalır. kimsesiz.
NEDEN?
Kendimden kaçarken en çok yakalandığım şehirdeyim, Bur(sa)dayım yine... geri dönüşüm... soru işaretlerine, çelişkilere, zamanın sınırlayıcılığına, seçim yapmak zorunluluğuna, anlamaya çalışmalara, anlamaktan vageçmelere, boşvermelere, ama hep kırıkların, kırıntıların üzerine yalınayak yürümelere, "yabana geri geldim"...
Hakkımda
- Melusiné
- Bir 'mayıs sıkıntısı'nda gelir dünyaya, kıyısı yosun tutmuş bir liman şehrinde büyür, siyah yaşar, siyaha kanar, siyaha çalar günleri.. Edebiyat ve okumak en büyük tutkusudur; Kafka, Nietzsche, Küçük İskender, Umay Umay, aynada silüetini gördüğü ex tanrılarıdır, Edip Cansever, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Oruç Aruoba, Oğuz Atay, Bilge Karasu, İlhan Berk, İsmet Özel, Rimbaud, Rilke, Bukowski, Roland Barthes, E.M. Cioran, Murathan Mungan, Yılmaz Odabaşı, Özdemir Asaf, Atilla İlhan, Ahmet Telli, Lale Müldür, İnci Aral, Elif Şafak vs..ise yalancı peygamberleri... Gök'yüzüne kezzap atıldığı için yara izi sayar bulutları, güneşeyse yatsıya kadar yanan mum ışığı muamelesi yapar; ay,yalnızca dünyanın uydu'rmasıdır ona göre.. Vaktini en çok okuyarak, müzik dinleyerek, pencereden dışarı bakarken kendini yakalayarak ve hayattan kaçamayarak geçirir. Sık sık kendinin peşine düşer, kalbinin izine, ama çoğunlukla eylül'ün bıraktığı yerdedir. Şimdilik bir müsveddedir aslını arayan, döner durur içine kanar...
dancemetotheendoflove
lüzumsuzsa söndür
"Hani, yana yana dibine varmış bir mumun içinde oluşan oyuğun çeperi bir noktasında çatlamış, eriyik madde dışarı akmış, fitili de açıkta kalıp tükenmişken, çatlağı akmış maddeyle doldurup tıkayarak bitkin fitili yeniden yakınca, ufacık, güçsüz, belli belirsiz; ama, pırıl pırıl, yoğun, direngen -altı canlı mavi; üstü parlak sarı- bir alev elde edersin ya - onun gibi işte..."
Oruç Aruoba
Oruç Aruoba
Kala'Balık..
say^aç
günebakan..

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Haz
28
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 üvercinka:
diğerleri gibi olmadığını haykırırken en çok insan,
susarak, yazarak, giderek, kaçarak, -mış gibi yaparak, sözcükleri bölerek, parçalayarak, içlerine onlardan çıkmazmış gibi görünen anlamlar tıkarak, tepiştirerek böylece, içine hiç almayacağını sokarak, sokuşturarak,
diğerleri gibi olmadığını haykırırken insan en çok,
yakalanırsa kendine,
tam da diğerlerinin ne istediklerini bilişlerinin, ilkelliğinden taşan bir ustalıkla yaptıklarını,
tam da o ilkellikle ve onların istediğini isteyerek hem,
o fena işte..
tüm bu kıvranan sözcükleri, tam da hiç o, dolandırmadan isteyenlerin ki gibi bir isteğe yenik bir an yoksamak.. yenik bir an.. neye..?
kendinden kaçmak ne demek..?
hadi ondan geçtim,
kendini yakalamak ne
ki..
Yorum Gönder