eflatun sufleler...

"bunları yazmakla, çıldırmaktan kurtulunur mu..?"

gözlerim acıyor. boğazLARım da. soğuk su içmekten. anlıyor musun?

bence anlama. valla. şimdi anlasan, o anlama yeni anlamlar yükleyecek, anlamları kendine yontacak, o yontmalardan zilyon tane taş atacaksın kendi derinine, benim derinimle ölçüşmeyince sonra.. anlama işte. zigigi.

şey diyorum, ne zaman bitecek şaşkınlığımız? yoruldum diyorum. şarkımın pili pitiyor. dağları denize dik uzandığından belki ama, köylerime elektrik gitmiyor. yani hani yine umut deyince ben: kırılıyor yaz'ın gramofon iğnesi de öyle. çektiğim şınavlar bitti. hep bir hüznüyusuf eğretilemesi, hep mi kelimelerden boncuk dizmece, hep mi yek? düğünler filan var hayatta; "denizin üzerindeki ölü cesetler" diyor biri, "bile bile o denize giriyoruz". fiillerinize dikkat edin, fiillerinizin çatılarını sevmiyorum.

yahu boğazım acıyor, en içyerlerimde bir bant izi kalmış duvar eskizi, onun sağ yanında boyama kitabını taşırmadan boya.. sahi; boyama kitabını taşırmadan boyamış mıdır hiç boyacı çocuk? ya da istanbul niye hep boyacı çocuk, niye hep mendil satan çocuk, niye hep "mendilimde kan sesleri?" içim diyorum; kurtçuğun kelebeğe dönüşmedenki son evresinde, öyle tırtıl gıcıklanmalar yapraküstü.. [taçyapraklarım naylon]

çıkıp eczanelere mi koşsam, koşup takılsam da mı düşsem. ayna söyle bana sen kaç kilo sırsın? ayraç söyle yıllardır kaçıncı sayfadasın? hani alınyazını elinin tersi ile silen tarih? titreyen misinayı görüp de ürken kaç balıkçı tanıdı bu deniz? hem anormal mi, bak: şemal son derece kayık ve nabız da düzensiz.

sevgilim, inanmanı beklemiyorum bu kez. çünkü inadına tornistan, inadına gerçeklik ve gerçekliğe muhtıra! biliyorsun;
insan, haziran'ları ortada bırakmayı bilmeli bazan. temmuz'ları da.

0 üvercinka: