Bursa seferindeyim yine, İstanbul'a "hepyek" kırıntıları attım yolda gelirken, izimi kaybetmiyeyim diye, kuşlar yesin diye belki de, geri dönemiyeyim diye?. .
köprülerin güneşleri tam ortadan kestiği, sevinçleri teğet geçtiği o hüzne paralel şehirde, o lacivert ülkede bırakıp günbatımını; yollara savruldum yine.. -bir süre yere paralel gittikten sonra-
bu geri dönülmezlik, bir yere varamamazlık çukurunda, bu yol alamamak - yolda kalmak "bir arpa boyu"nda, bu gitmek - kalmak arafında, bu herşeyinbittiğiyerdebaşlayanşehirde, bu herşeyinbaşladığıyerdeyitennehirde, bu soru işaretleri öbeğinde,, nasıl bulacağım ben neyi aradığımı..?
söylemeye ne gerek, evimi bıraksan hepsinden önce. evim, ancak ben dönmedikçe benim kalabilse. kapıyı boşluğa açacağım tutsa bir gün. bir apartman, bir evren, bir zaman boşluğuna. ve eli belinde huzursuz bir girdap gibi çıksam evimden edip? şehirle büyüyecek minik bir hortum kadar olsam önce. kaldırımlara serpilmiş çocuk bakışlarından başlasam, gazete parçalarını, bisiklet izlerini alsam içine. adım adım büyüsem, çukurlaşsam, tepeleşsem.. yoruldukça, tir tir sokulsam otel odalarının beyazı eprimiş, sarısı kaşınmış çarşaflarına. uyuyamasam uyunamasam... son uykuyu nerde
çekerim, son bedeli kime öderim, en çok ben bilmesem. .
yüzümde şehrin tırnak izleri, bir sokaktan diğerine aksam. ürpertsem yeryüzünün ipek mavisini.
geçmiş uykulardan kalma bir yorganı havalandırsam..
ezbere bir takırtı tutturup sakin, edepli adımlamak tüm bulvarları. sonra sağaltmak insanlığını, el sıkışmaya yeltenmek ömrünle. barışmadan yaşamayı göze almak..
şu sinemadan başlasam diyelim edip, kaç yıl sonra bulurlar beni aynı afişin önünde? bulurlar mı seni? sen aynı afişi bulur musun bir adımda, edip?...edip?
o masal günü gelinceye kadar susuyorum ve inanç denen o delikızıl rengin sularına bırakıyorum kendimi, saçlarıma rüzgar esse senden biliyorum.. - kendini inandıracak bir şey lazım bana- (bira ve kahve..)
bir "özge" şeker, çıkıyor diyor ki bana;
"-kader denen şey tam da burada başlıyor galiba?"
"-tam da bu çizginin üzerinde işte" diyorum ona, "ötesi berisi yok.."
anlıyor, kendi küçük, yüreği büyük bir kar tanesi çünkü o; eşi benzeri olmayan..
sonra ben; şarkılar dinliyorum ancak; ancak şarkılarla bulabiliyorum yolumu, sol anahtarının
kilidini açmadan, "anahtar deliğine kadar eğildiğimle" kalıyorum ve notaların alelade dizildiği o çizgilere basmadan yürümeye çalışıyorum -tanırsınız benim gibilerini boş sokaklardan-
şarkılara sığınıyorum bu "evsiz kediler sokağı"nda; zarfsız kuşlar gönderiyorum savaşın göbeğindeki o öyküsüzlere, "sevgilime mektup yazdım, postane yerinde yok" diyor şarkının biri.. -hem bak, şarkısı da kalmadı şiirin-
o nerden başlayıp nerde bittiğini hiç
bilemediğimiz gök kuşağını çözüp belimden; kıpkırmızı gidiyorum yeşile kandığım yerlerden..
bilemediğimiz gök kuşağını çözüp belimden; kıpkırmızı gidiyorum yeşile kandığım yerlerden..
-ardımda bırakıp, gül çağrısını-
^^bu şarkının neresinde gülmek lazım gelir?..^^
0 üvercinka:
Yorum Gönder