eflatun sufleler...

"bunları yazmakla, çıldırmaktan kurtulunur mu..?"

dar heji rôke..

incir ağacısın, gam götürensin..

önceleri Mona Roza vardı, ilk o vardı hatta, en çok o vardı..:

"Akşamları gelir incir kuşları
Konar bahçenin incirlerine
Kiminin rengi ak, kimisi sarı
Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine
Akşamları gelir incir kuşları..."




uçurtmayı sormasınlar bana, karakabusları hayra yormasınlar, ömerdayımıngözleriyasmaviydi; yüksek yüksek egolara kız vermesinler bile hatta.. ben de kısık gözlü bir tiran olarak, yaban incirlerinin ağdalı kokularını içime çekerek bir kenarda oturayım: düş bahçesinin arda boylarına mavi oyalı bir mendil tutuşturarak; çivit! dörtbindefalaciverttigözleri..

incirden düşeni cin çarpar, gök dolunayda büyür, it ürür, kervanlar yürür....

"alçakgönüllü görünme, öyle sanırlar" cümlesiyle övünçten yoksun bir şekilde yürümüş ve sonra dağılmış kendi alçak dağlarının kenarında belki de bu "inci inci kim birinci?" kervanının heybetli tüccarı. incitmeye varışlı yolculuklarda, "hayırlı seyahatler" dileyen bir muavine sahip otobüsün kaptanının kızıdır belki kendisi... bilemiyoruz... ancak, çok incinmiş orası kesin, keskin kahkahasında istiridye kesikleri... düş'erken ne beklenir ki?

ben çocukken, yani ben eskiden küçükken, hatta daha o zamanlar olric bile varken, ağaçtan kopardığımız incirin o tam kopan yerinden beyaz bir sıvı akardı, incirle eline koluna bir şey yazıp çizdiğinde jiletle yazılmış gibi orası kabarır, kızarır, yazdığın şey de kolay kolay silinmezdi ordan..

ki; bir çocukluk ki kanadı dizler boyu; ayçiçeği tarlalarına giderken mezarlığın önünden geçilir, mezarlığın önünden geçerken dualar okunur, -hiçgirmedimomezarlığa- dualar okunurken gözyaşları yaşmakla gizlenir, -yaşmak bu kurtlar sofrasında belki zor-, g'izlenirken görmemiş gibi yapılır, me'zar taşları hep hilelidir, hÂlelidir önünden geçilenin gözleri; hatra düşer, ziyan olunur.. elham'ı duymaz, kardeşin duymaz, eloğlu duymaz, çocuktuysan bile, ruhu duyar diye belki ancak..



"delibaltalar!


inci, doktor bulamadı ona ilacı.. Hünkar Efendi'nin kızı, diğer adı çiçek; gailelere boğulmamış gibi sanki. oysa ki. ne inci ne de çiçek gibi yetiştirildi. çiselendi, sağanak olmadı hiç, olduysa da olamadı. cenazesine teşrif ettim; mavi oyalı kefene sarmalıydı, tabutun içinde borağan, mavi oyalar derinliklerinde hala gözlerimin. şimdi eyüp mezarlığında, görünce insanın ölesi gelen mezarlık. inci çiçek en güzel yerinde; heryerinde.vurun delibaltalar! eyivallahametısmayıltefikolu diye biri .."

'bugün ayın ışığı' türküsü söylenirken doğdu inci. bütün balıkçılar denize açıldı onun doğuşuyla, adadaki rum kadınları sevinç çığlıklarıyla koşuştular ortalıkta, etekleri rengarenk. çingeneler desen, hepsinin kulak arkasında bir adet karanfil. fonda "sevmek zamanı".. üflediler göğe doğru tüm düşen yaprakları. inci işte, hünkâr efendi'nin kızı, dedim ya tefikolu, inci serpildi güzelleşti, ama içinde bir şeyleri eksikti. kesikti. o öldüğünde seine nehrinin tüm suları kesildi. eyüp mezarlığı'nda, ölesi gelinen yerde, tepedeki çimenlikte, pierre'in çay bardaklarında, aşağıdaki tavşanlarda, bir mezar taşının ardına gizlenmiş şimdi. ikizi var, pek gaileli yaşayan..


-neden burnun uzamadı inci? ay karanlık. maviye maviye çalar gözlerim. sandukaya kapatılmış bir inci gördüm. birinci gelmişti. cigara üstüne cigara yakar. üstüne biçimsiz/şekilsiz inci (yani barok denilen) örtülmüş, ışıldamakta güçlük çeken ve sönmeye meyilli, gölge’nin ilelebet esiri. çini gibi de incikli boncuklu. çocukkenki tüm oyuncakları ellerine batmış kanar, incelikler yüzünden –ah kimsenin vakti yok’ken durup ince şeyleri anlamaya- incildeki bir tanrıça olmaya özenmiş. boğazda düğümlenen hıçkırık. öyle bir narsistlik için, çok şey bilen ve bunu tevazuya uydurabilen bir ince terbiyeden yoksun, tevazüne desen hiç yanaşmaz. incelik için kendisi çok geç. incizapa müsebbip. ve anlaşılamayacak kertede müstebit. kinci bir cin, ukalâ bir kukla terennümü. belli ki incinmiş, ki bu yüzden mi bilinmez incitmeye varışlı. incesazdan bir saz eseri. çelimsiz bir boncuk. incir ağacından düşen deli. sandukadaki inci. cinaslı uyaklar bütünü. halbuki hiçbir şey, en azından deniz ve mehtap bile kafiye olsun diye değil’dir.

- niye uçmuyor inci? - uçar birgün.


yabaninciri, yalıçapkını, gamgötüren.. herşey sıcağı sıcağına.. ama değerse bir gün sıcağım sıcağına.. ihtimal tabi.. saçlarımıseniniçintararım.. inciler olur belki.. iklim akdeniz olur..

0 üvercinka: