Gidip de dönülemeyen şehir.. Geri dönüşleri özlenen şehir en çok.. Köprülerinden atlanılamayan, araba altlarında kalınamayan, maganda kurşunlarına hedef olunamayan, iki arada bir derede boğulunamayan, anlatılamayan, tasvirsiz, betimsiz, bitimsiz şehir.. Su perisi illa ki..
İstanbul bana hiç yamuk yapmadı derken, beni hiç üzmeyen şehir derken, bana kendini hep pembe gözlüklerle gösteren zehir.. Aynı derede onlarca kez yıkanılan, üzerine yıkılan onlarca ağırlığa rağmen altında kalınamayan, altından kalkılamayan nehir..
İstanbul'da yaşamaya başlamanın ilk adımını atmak üzere evden çıktım birkaç gün önce..
İş görüşmesine gidiyordum ve dakka bir gol bir, evet bildiniz, cüzdanım çalındı, yokoldu dah
Beni sınıyor sanırım İstanbul, "dur bakalım öyle kolay değil, hazır mısın bana, yapabilecek misin" diyor..
Desin, kolay vazgeçeceğim düşünülemezdi herhalde, hele İstanbul söz konusuyken..
Ve 2 günlük gecikmeden sonraki iş görüşmesinden sonra Bursa'ya dönüşte de yine bir sürü aksilik, otobüste yanıma oturan almancı Naciye Teyze'nin hayata dair hikayeleri.. Almanya'nın nasıl da kolay yaşanır bir yer olduğu, insan hayatına verilen önemin hoşluğu, ama yine de insanın memleketi gibisi yokmuşluğu... Benim böyle bir teyze koleksiyonum var zaten, otobüstekiler için "anlatsam roman olur", apartman yengeleri için daha baharat çeşnili, kenar mahalle bacıları için daha dramatik, pastoral; sosyetik dip boyalı fahriye ablalar için daha şiirsel imgelerle betimleyebileceğim rengarenk kadın tiplemeleri.. Yapılmışı var gerçi, Murathan Mungan'ın son kitabı Kadından Kentler'i edindim, il il öykülemiş kendi..
Bursa defterini kapatmaya çok az kaldı; İstanbul'dayken Bursa'nın rahatlığını, özgürlüğünü, birbaşınalığını özlemek, Bursa'dayken İstanbul'un rüya yanlarını düşlemek, ah bu ben kendimi nerelere koysam-mak..
Dönüm noktasındayım, f(x)=y---> x'e ne değer verirsem vereyim, y hep aynı, ben hep olmazlarda, hep çıkmaz sokaklarda.. "kalbim"... Hep bir başkasının gözlüğünü takmışçasına eğreti yürümek, yeri olduğundan yukarıda görüp, yukarılara adım atmaya çalışmak, sağa sola yalpalamak, çizgilere basmadan yürümeye yeltenmek.. Ama sonra çizgileri bile görememek, kaybolmak.. Hep aynı yaraya bıçak döndüren bir keskin sızıya bilenmek, geçmişten özlediklerinle gelecekteki düşlediklerini aynı kurşuna hedeflemeye çalışırken, "an"ı ıskalamak, rengarenk balonları vurmaya çalışırken, denizi yakalayamamak..
Şimdilerde aklımda hep aynı dize, "insanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse ötekine sağır.."
Ya da; hani o hep aynı katil-maktul öykülerinin fon müziğinden bir arases, "seni yaralar, kendim kanarım.."
Ki; bilenler bilir, "katilim yoktu, katilim çok.."
Bi' yerlerde bi' vapuru kaçırmışlık hissiyatı hep, tren rayına sıkışmış ayakkabı düşüncesi, otobüs terminalinde sallanan el, rüzgarda uçuşan poşet, bir siyah-beyaz taş merdiven tasviri ki aklın durur, yüzü kırışmış bir yaşlı adam portresi zihnimde, afrikalı çocuk kaburga kemiklerinin sayısı kadar yaşar mı sonesi, bir uzun ağıtlar, bir sessizlikler ki değme çığlıklara taş..
Aslı'nda ben.. diye başlayan cümlelerin en kerem yerinden kesilmiş benim göbeğim, çocukken çatılara atılan dişlerimin yerine çarpıkları çıkmasın diye dilimi kıstırmışlar sol yanıma, dişlerim kırılmış rüyamda, ölümlere delaletmiş, ölümlere çarpık kendimleşmişim..
Yine sabah olacak mesela, ben finallere çalışmaya başlayacağım, yaşamsal zorunluluklarla günü geçireceğim. Bilmezden görmezden farketmezden geleceğim. Biliyor da renk vermiyor olacağım.
Göz kırpacağım bir nevi iki nevi çok nevi- zade. Çaktırmayacağım. Ben kötü olacağım tüm bunlar için, anlamıyor olacağım, iyi kimin adı? Almanlar yenilince ben de yenik sayılacağım. Yanına kalmayacağım. Ah olup çıkacağım, ahkolik olacağım.. Sonra bir daha.. sonra bir daha. Kal'p masajı yapacak birileri bana, hadi diyecek. Geri döneceğim. Hat-trick yapacağım. Gol kralı olacağım. Metafor yok. Artık skor yok. İnleyecek buralar. Haketmiyor olacağım. Hakediyor olacağım. İçinden kalp geçen oklar çizip, seni yaralayıp, kendim kanıyor olacağım. Altından raylar akıtacağım. Üstünden geleceğim bunların da. Sen sussan, duyuyor olacağım. Bir gün sana gösterip, "olmuş mu" diyeceğim. "Süper" diyeceksin. Ben ağzımı bozacağım. Ağzını bozacağım. Mektubumun..
Ona kadar sayacağım, düşmezse görebileceğim, düşerse bir daha göremeyeceğim. (bir) gözlerimi açacağım (iki) dün geceki rüyayı hatırlamaya çalışırken, aslında bunun tamamen benim sanrım olduğuna inandırmaya çalışacağım kendimi (üç) işte tam o sırada, gözlerimi yukarı hışırtının geldiği yere çevireceğim (dört) Moda açıklarında gün batımı havada iki zig zag çizerek (beş) tam da benim üzerime değil, daha az dramatik bi yere; yatağın üzerine düşecek.. (altı)
...
Ha bi' de bu arada niye ki doğdum..