eflatun sufleler...

"bunları yazmakla, çıldırmaktan kurtulunur mu..?"


"Bak, sabahtan beri o kadar şişirdin ki içimi, en nihayet, kurduğun/alındığın bütün yazılardan öte- İşte! en nihayet! BU YAZI SENİN ÜSTÜNE!


Bir yerde Türkiye (Dem)okrasisini de andırıyorsun. Hem her telkine açıksın, hem de asla dinlemiyorsun! Hem teşhisimi bekliyorsun, hem de uzattığım röntgenlere, raporlara, reçetelere kayıtsızsın. Aldırışsızsın. 'Fena hastayım' demesen de (pek ayırdında değilsin) 'Fena bataklardayım' çizgisindesin. Galiba 'bataklarda' olma haline az biraz müptela da olarak. Tan. Kertenkele.


Sonra ben aksırarak ve tıksırarak, karlı dağların başındaki sıcacık mağarasından güç bela çıkan Yaşlı 1 Cadı gibi, pelerinimi giyip asamı elime alıyorum ve hiç tanımadığım diyarlara gidip hayatta tanımayacağım insanlarla saatlerce konuşuyorum. Saatlerce göz kesiliyorum. Kulak kesiliyorum. Yürek kesiliyorum. Dişsiz, tırnaksız, kılıçsız kesiliyorum. Zira senin için ordayım. İyiniyet/Güzelyürek Elçisiyim. Parçalara ayrılıp her bir parçamla anlıyorum. Dinliyorum. Parçalanıyorum yeminle. Böyle Yaşlı 1 Savaşçı için zor şeyler. Sonra anlıyorum ama dinleye dinleye. Bak senin için pelerinimi anlayış ve efendilikten dokudum. Çakımı mağarada bırakıp bir sopayı asa kılığına soktum. Bak sırt üstü kaç takla attım üst üste: Gönülçelen oldum. Kimse bu kadar dinlememiştir başkalarını. Bu kadar kamyonla hak vermemiştir. Bunları senin hayatını kolaylaştırmak için yaptım. Beni duyabiliyor musun? Sonunda onları çok dinleyip çok duyduğum için, onlara çok hak veriyor olabilirim. Ama senin haklı bulunman gerekmiyor. Benim tarafımdan. Ben zaten senin tarafınım. Senin bu İmkânsızlık Kayığı'na binip kurt, kuzu, ot, boru ve oğlan çocuğunu karşı kıyıya geçirmen gerekiyor. O kadar! Çok zorlanıyorsun. İki seferde bunca imkânsızlığı nasıl o karşı kıyıya ulaştıracaksın? Sen çok zorlandığın için, içim sızlıyor. Ve tüm bu bir arada olmayacak şeyleri Karşı Kıyı'ya ulaştırmana yardım edebilmek dışında derdim yok. Bugün kendimi tamamen iptal ettim. Derdim senin derdin- o kadar. Ve senin bazı şeylerini iptal etmen gerekiyor. Az biraz 'normalleşmen'. Tamam, ben kimseye 'normalleşmeyi' anlatacak birine benzemeyebilirim. Ama beni buldun sen. Üstelik inan bana gönülgözümle bakıyorum. Biraz fazla bakmak olsa da- Görmediğimi iddia edemezsin. Sonra gördüklerimi, duyduklarımı sana anlatmam gerekiyor. Borunun içinden otu nasıl üflememiz gerektiğini ve kuzunun otu, kurdun kuzuyu yememesi için oğlan üzülmesin diye, ne yapmamız gerektiğini sana boğazım parçalanarak tarif etmem. Sen ne yapıyorsun? Üzgünlükten bir perde çekiyorsun aramıza. NE desem dinlemiyorsun, duymuyorsun. Tamam çok harap oldun. Kayık senin İmkânsızlık Kayığın. Karşıya nasıl geçeceğin karşısında karanlıklardasın. Ama onca dinleme ve anlama sonunda söylediklerimi, dinlememeye de kararlısın. Bir nevi işine gelmiyor. Bir nevi ziyadesiyle üzüldün. Bir nevi fazla ödev vermiş gibi oldum. Tıkadın kulaklarını, gözlerin üzüntüden içlerine döndü. Beni dinlemiyorsun. Beni dinlemiyorsun. Oysa ben bunca zamanımı ve emeğimi akıttığım için değil, seni koruyup kollamak istediğim ve Mutlu Son hastası olduğum için mutlaka duymanı istiyorum beni. Oğlanı zamanın karşı kıyısına geçirebilmemiz için. Çok iyi bir insan olduğun için. Bu denli üzülebiliyor olman kimsenin üzülmediği bu zamanlarda, yüreğimi dağladığı için. Bak bu yazı tamamiyle sana yazıldı. . Ama beni dinlemeni isterim. Çok düşündüğümü ya da düşünmediğimi, bilmeni. Senin iyiliğini istediğimi. Kayık senin olunca İmkânsızlık Kayığı. Beni dinlersen bu işi halledebiliriz gibi geliyor. Üstesinden geliriz vallahi.."

0 üvercinka: