Tepeden aşağı bisikletle hızla inen güzel kadının ardından ona âşık olan genç adam bağırmaktadır.
- Iris, yavaşla! Dur! Sana yetişemiyorum!
- Yavaşlayamam. Sen bana yakın durmaya çalış. Bir şey olmaz!
İngiliz yazar Iris Murdoch’un hayatını anlatan "Iris" filminde üç
kez aynı sahne tekrarlanıyor. Adam, kadının hızına yetişemiyor ömür
boyu, ama ona "yakın durmayı" beceriyor. Peki hakikaten bir şey olmuyor
mu? Ne oluyor ya da?
***
Bazı kadınlar, yakalanamaz, durdurulamaz ve kimseye ait olamazlar.
Onlar zaten kendilerine bile ait değildir de, o karmaşık bir mesele. O
kadınlara yalnızca yakın durulabilir, yakalanıp durdurursan, kendine ait
kılarsan... Ölüverirler. Çünkü onlar kuş gibidirler. Böyle uçucu
kadınlar, tepeden aşağıya inen bir bisiklet gibi, fren yaptıklarında
düşeceklerini pekiyi bilirler. O yüzden belki de hayat boyu kendilerini
en sevdiklerinden bile korumak mecburiyetindedirler. Kendilerini
durdurup, öldürüverecek şeylere karşı dikkatli olmaları gerektiğini -her
nasılsa bilirler. Onlar, insanı ancak frensiz bir seyahate davet
edebilirler. Zira fren yaparlarsa artık onlar, o kadınlar değiller.
Bozulmuş bir oyuncak gibi kıymetsizler...
Kanatlarının altına rüzgârı aldığında uçabilen kuşlar gibi,
rüzgârsız kaldığında bir lokma ete dönüşen kadınlar... Ve adamlar,
ekseriyetle, kadınları eğitilebilecek kuşlar sanırlar. Bilir misiniz?
Eğiticiler, eve dönsünler, uzaklara uçmasın diye önce kuşların
kanatlarını biraz kırarlar... Ama kimi kuşlar ve kadınlar, gökyüzü kadar
uçmayacaklarsa ölüvermeyi tercih ederler...
***
Yıllar geçer. Iris Murdoch bütün o şahane kitapları yazar, bütün o
şahane konuşmaları yapar. Zekâsıyla etrafı büyüleyip dururken,
tutulamayacak bir kuş gibi oradan oraya uçuşurken birden amansız bir
illete tutulur. Alzheimer hastalığı ışıklı sözcüklerini hızla elinden
çekip almaktadır. Gökyüzünü ateşe veren alev rengi kanat tüylerini bir
bir söker gibi... Ona "yakın durmak için" onca çaba harcayan adam,
yatakta, yanında duran, artık tam da en başından beri istediği gibi
"yavaşlayıp durmuş" bu düşkün kuşu artık istememektedir. Neden?
- Iris! İlk kez bana aitsin! ilk kez benimsin!
Ve ben seni istemiyorum!
***
Bilir misiniz? Manolyalar, o kocaman beyaz çiçekler, dokunuldukları
anda küserler. Birden, kahverengi çürürler. Kuş kadınlar, manolyalar
gibidirler. Kimi kadınlar hareketinin önüne geçilmeden, "yakın durarak"
izlenmek, sevilmek mecburiyetindedirler. Bu bir seçim değildir, sevilen
renklerini korumak için bunu yapmaları gerektiğini her nasılsa bilirler.
Kollarından tutulduklarında amansız bir illete yakalanacaklarını
bilirler. Uçuşup, renklerini dağıtıp, çırpınıp hayat içinde, sonra
sessizce gidecekler. Durmak büyüyü bitirir, bunu bildikleri için onları
sevmiş olan adamlar onlara güvenmelidirler. Tepeden aşağı inen bir
bisiklet gibi, fren yapmadan gitmeyi tez elden öğrenmelidirler. Fren
yaparsa o kadının artık o kadın olmayacağını... Kuş kadınlar,
uçamadıklarında kıymetsiz bir av etine dönüşeceklerini pek iyi bilirler.
Ece Temelkuran
Hakkımda
- Melusiné
- Bir 'mayıs sıkıntısı'nda gelir dünyaya, kıyısı yosun tutmuş bir liman şehrinde büyür, siyah yaşar, siyaha kanar, siyaha çalar günleri.. Edebiyat ve okumak en büyük tutkusudur; Kafka, Nietzsche, Küçük İskender, Umay Umay, aynada silüetini gördüğü ex tanrılarıdır, Edip Cansever, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Oruç Aruoba, Oğuz Atay, Bilge Karasu, İlhan Berk, İsmet Özel, Rimbaud, Rilke, Bukowski, Roland Barthes, E.M. Cioran, Murathan Mungan, Yılmaz Odabaşı, Özdemir Asaf, Atilla İlhan, Ahmet Telli, Lale Müldür, İnci Aral, Elif Şafak vs..ise yalancı peygamberleri... Gök'yüzüne kezzap atıldığı için yara izi sayar bulutları, güneşeyse yatsıya kadar yanan mum ışığı muamelesi yapar; ay,yalnızca dünyanın uydu'rmasıdır ona göre.. Vaktini en çok okuyarak, müzik dinleyerek, pencereden dışarı bakarken kendini yakalayarak ve hayattan kaçamayarak geçirir. Sık sık kendinin peşine düşer, kalbinin izine, ama çoğunlukla eylül'ün bıraktığı yerdedir. Şimdilik bir müsveddedir aslını arayan, döner durur içine kanar...
dancemetotheendoflove
lüzumsuzsa söndür
"Hani, yana yana dibine varmış bir mumun içinde oluşan oyuğun çeperi bir noktasında çatlamış, eriyik madde dışarı akmış, fitili de açıkta kalıp tükenmişken, çatlağı akmış maddeyle doldurup tıkayarak bitkin fitili yeniden yakınca, ufacık, güçsüz, belli belirsiz; ama, pırıl pırıl, yoğun, direngen -altı canlı mavi; üstü parlak sarı- bir alev elde edersin ya - onun gibi işte..."
Oruç Aruoba
Oruç Aruoba
!->
Kala'Balık..
say^aç
günebakan..
Blogger tarafından desteklenmektedir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 üvercinka:
Yorum Gönder