eflatun sufleler...

"bunları yazmakla, çıldırmaktan kurtulunur mu..?"


Böyle bir "spam" mail düşüyor "mailbox"ıma. "Akdikenli acı çehre". Zayıflama ilacıymış. Ve fakad ben bu adı son derece şiirsel buluyorum, hayıflanma ilacı olarak. Yaz geçiyor; "ölüm ile hayat arasında bir b'ağlaç" olarak, "hıçkırık tutmuş bir virgül" olarak, "mıknatıssız bir pusula" olarak.. Duruyorum sadece, günleri günlerden sorarak, içimin elyazısını ellerden okuyarak, denizi -bile- bile karadan iz sürerek, oyunlardan kendime dünyalar devşirerek.

[ bir oyuna rast geldim, her taşı yakup hüznü..]

Çehre; insan, kendi çehresinden başlar mı insanı anlamaya, aynanın dilinden eskittikleriyle, bir diğerine yeni bir lisan biçer mi? O sustalıyı içinde döndüre döndüre kendinden diğerine yeni bir yüz yontar mı? Bıçağın -karasaplıbıçak- kaçıncı turunda kanar iç hacmin? Kanar mı hiç? En fazla içinden aldırdığın prematüre düşler, sezaryen duyarlılıklar, böyle minyatür tamlamalar, yama yanıkları, teyel boşlukları, dikiş izleri, dikiş izleri dikiş izleri..

[-de bana bu esrime
bu koygun minyatür yalnızlığından başka nedir-]

Diken; ama işte dikenli tellerle çevrili bir çocukluğun balkonundan sarkmıyor muyuz hep, tam düşecekken tutmuyor mu bizi hayat, parmakuçlarımızdan yakalamıyor mu, -parmakuçlarımneşter- terli ellerinle bir geçmişi kovalarken sen, ardına düşüp geleceğinden zincirlemiyor mu? Tanrım bana kaktüs sabrı, kirpi'k oklar bana; ah bana, hâla cevapsız, çaresiz bana..

[gece ki ey gece
o külli aynalar
seni ararlar
ıssız bir hat fotoğrafın
dan sana çıktım]


Acı; acı acı.. içimizdeki çölün, içimizdeki dölün, içimizdeki gölün ıslaklığı böyle; damlaya damlaya..

"-Ben burayı susuy0rum-"


Gece. Çok gece. Gepgece. Aklıklarını karadan çitilemiş derekenarı kadınları, ekme'karası yetimliğin bölündüğü örümcek bağlamış köprüaltı çığlıkları, dağbaşı yalnızlıklarının kuytulara çekilmiş çobanyıldızı sessizlikleri, "kasaba meyhanesi gibi" mutsuzluklar, eksi(k) yirmibeş derece karaltı karanlığında buz tutmuş ayaklar, gölgede kırk derece güneş bozgununda karayanık enseler, çingene pembesi etekliğin asıldığı tek ayağı aksak sandalyeler, küflü banyolarda bir köşesi kırık paslı aynalar, aynalar, /söyletmen beni!/ pusarık bataklıklar, boyunlara dolanan salıncaklar, anneye koşarken düşülen kuyular, kemiklerinin sayısı gün kadar ömür biçilen açlıklar, kelebek ömürlere dizilen kurşunlar, çığlıklar vebalar ağrılar gözyaşlar acılar acılar acılar düşüyor usuma; ömrümden düşüyor hep bunlar, geri kalanımdan sarkıyor..


Deniz minarelerini yağmalıyor yine hayatın sedef kabukları.. Kalbime y'oklar batıyor, ay sokağı'nda bıçaklanmışım bir buluğ vakti..

"Giderim batı kapısından güneş gibi bu kentin, zaman kıskacı altı köşeli.."

Benim soluğum rüzgarla karışarak kopkoyu gecenin o güzel mavi göğüne fırtınalarla, kasırgalarla düşüp kalkmaya gider. Bir halatta yaralar açmaya, denize çarpan hep acıyan yerlerinde en uzun süreninden; yaralar!

Giderim Omayra;
Üzerime yüreğimden başka bir muska takmadan.. Çehrem. Akdikenli. Acı..

0 üvercinka: