Ben hepsiyle baş ederim de; bu şarkıları nereye..?
"vay gönlüm, vay.."
Hakkımda
- Melusiné
- Bir 'mayıs sıkıntısı'nda gelir dünyaya, kıyısı yosun tutmuş bir liman şehrinde büyür, siyah yaşar, siyaha kanar, siyaha çalar günleri.. Edebiyat ve okumak en büyük tutkusudur; Kafka, Nietzsche, Küçük İskender, Umay Umay, aynada silüetini gördüğü ex tanrılarıdır, Edip Cansever, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Oruç Aruoba, Oğuz Atay, Bilge Karasu, İlhan Berk, İsmet Özel, Rimbaud, Rilke, Bukowski, Roland Barthes, E.M. Cioran, Murathan Mungan, Yılmaz Odabaşı, Özdemir Asaf, Atilla İlhan, Ahmet Telli, Lale Müldür, İnci Aral, Elif Şafak vs..ise yalancı peygamberleri... Gök'yüzüne kezzap atıldığı için yara izi sayar bulutları, güneşeyse yatsıya kadar yanan mum ışığı muamelesi yapar; ay,yalnızca dünyanın uydu'rmasıdır ona göre.. Vaktini en çok okuyarak, müzik dinleyerek, pencereden dışarı bakarken kendini yakalayarak ve hayattan kaçamayarak geçirir. Sık sık kendinin peşine düşer, kalbinin izine, ama çoğunlukla eylül'ün bıraktığı yerdedir. Şimdilik bir müsveddedir aslını arayan, döner durur içine kanar...
dancemetotheendoflove
lüzumsuzsa söndür
Oruç Aruoba
Kala'Balık..
say^aç
günebakan..
"
Sen diye başlasam mürekkebi kurumaz bu masalın biliyorum
Patricia Carli - sans toi je suis seul
..Edward Munch..
"Belki de bir çığlık mı bu, bu seziş, bu yakınma
Bir çığlık, hem de nasıl, katılmış, donmuş,yaşıyorcasına
Uzansak ellerimizde uzansak avuçlarımızda, bir çığlık
Nedir mi ellerimiz-korkunçtur bir elin bir köşesinde insan
olmalarıyla-
Yıllarca başucumda durdu bu resim; yıllarca
durdu da..
Duyurabildi mi çığlığımı,
insanoğlunun, kıyamet habercilerinin,
taş taşıyıcılarının ve Deccal'in..
Duyurabildi mi..?
Benden öte
Benden ziyade..
Bir şehirle "ilişik kesmek.."
Nelerden mezun oldum sahi ben hayatta; nelerle ilişiğimi kestim, nelerden ikmale kaldım da hiç öğrenemedim şu hayatın öns'özünü; "bütünlemeye" bıraktım ömrümün baharlarını..
Hüzün katsayısı yüksek bir gün bu; bir kağıt parçasına bilançolanmış 5 yılın muhasebesi, sahi hayatın kaçta kaçına denk gelir? "Hayat artık sana ömrüm diyebilir miyim? Çünkü her ne kadar seninle aramda çok fazla anlatım bozukluğu olsa da seni kendime yakın hissediyorum ömrüm. Bak oldu sanki!" Ömrüm ile umrum arasında ters orantılar, ters yönlere kıvılcım saçan bıçaklar hep; ömrüm umrumda değil bazen, bazen umrum ömrümün kaçta katı? Ömür kömüründe çıra gibi, harın korunda köz gibi; ", iğri iğri" ikilemeler hep.
Ömrüm. Al bu acılar senin. Ben acılarla muhatap olmamayı da bilirim ömrüm ama senin yüzünü hep yanlış okuyorlar. Benim yüzümü hep yanlış okuyorlar ömrüm.
Seni hep "hoyrat bir makasla" ke'lime ke'lime böldüm ama; "sen sakın ikileme ömrüm.."
"P a r ç a l a n m ı ş ç o c u k s e s i m; k u r t a r a m a z s ı n k i
b e n i"
"Söyle benim ömrüm bu kente uğradı mı
Sahi ben hiç ömrümü kendime yaşadım mı?" (H.Ergülen)
Gri bir gün bu; -hüzün katsayısı yüksek- bulutlardan kendime bir gitmek yazısı yağıyorum; o şehre -belki de- son defa giderken bir otomobil arkası yazısı: "Sen uyurken gideceğim 90/2"
"o şimdi asker" belli ki; "bu ülke"nin "bıçkın tamlama"larına bekçilik ediyor -biz uyurken-
Bizim de bir "o şimdi asker"imiz var söylemiş miydim; "kardeşin duymaz, eloğlu duyar" türküsüne öznelik ediyor..
"Bir şehri neden sever insan?" diye sormuştu biri zamanında da; kelimeler hemen serilmişti ayaklarına şehrin; "o şehir" den çok gittim de ben "ardımda bırakıp gül çağrısını", asıl şimdi bir şehri bitirip, beyninden vurup gidip; asıl şehre başlarken selamlıyorum "İstanbul Ağrısı"nı..
İstanbul sana "merhaba" demek için yeni iyelik eklerim var, sen sakın elimi bana bulama İstanbul; kelimelerim artık sana emanet..
Kelimeler en "hakiki" uğraşım; "kelimeler kafi", "kelimeler yetse, daha neler neler.."
Böyle dört tarafı denizlerle çevrili kelimeler, böyle dağları denize dik paragraflar, öyle yazları sıcak kışları kurak iklimlere karasalım ki; mevsim normallerinin üstünde hüzne karmış masalım -gökkuşağının yedi renginden alacaklıyım.
O yüzden böyle zamansız mevsim geçişlerim, yaz ortasında üşümelerim, kış yarısında yanmalarım, gömlek değiştirirken, içimden kuşlar göçerken, dönüp dolaşıp -yine- kendime kalışlarım..
Tanrım bana bir üslup. Tanrım beni us'lat.
Tanrım
bana
bir
vuslat..
Bir Gülün Çevresi Dikendir Hardır, Bülbül Har Elinde Ah İle Zardır. Ne Olsa Da Kışın Sonu Bahardır.. Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama.
"gemi battı sevgilim. o kumaştan merdivenlerde, o kahverengi fotoğraflarda yitip gitti. bırak bu sefer kainat kazansın. bırak gideyim ben de bir pul gibi baharın arkasında. dedim sana bir yerlerde; "kapanmaz uçurumlarda birbirinin topuklarına çarpan şarkılardık" hiç bilinmedik son notasıyla dudaklarımıza yağan meteorun incecik ıslığı, o iç parçalayan sürtünme...
sana uzun bir mektup yazacağımı mı sandın?
bırak bu yıl sınıfta kalayım. hademenin her sene gri iğrenç bir boyayla sıvadığı çöp tenekesinin yanında bilfiil ayakta, ayışığı gibi ben, tir tir titreyeyim. iki zebani durmadan körebe oynasınlar. kocaman bir haz koçanı gibi derlenip toplanıp çarpsınlar alnıma. sen bugün ağlama, ben geri çekeyim boyunlarına ipler bağladığım kuşları. tıkıldığım o gıcır pırıl kafesi durmadan öpeyim her yerinden. olsun... sen sakın ağlama. sevgilim! benim el aynasıyla yola çıkan kaşifim. hiç görmediğim, hiç giymediğim denizim. gövdemin karyolaya, parmaklarımın bala, gölgemin lunaparklara değip ayrıldığı o kıyısız berbat ömrümün kıpır kıpır gelinciği. üfür çekmecelerinin tozunu, çıkart dil çıkartır gibi kırmızı elbiseni.
ama, sen sakın ağlama bugün.."
Daimiyem her can ermez bu sırra. Eyüp sabır ile gitti mısır'a. Koyun oldum ağladım ardısıra.
Bu da gelir bu da geçer ağlama
birgülünçehresidikendirhardır bülbül har elinde ah ile zardır ah ile zardır ah ile zar...............
Yaşamım boyunca, istisnasız hepsi de budalaca işler yapan dar omuzlu insanlar gördüm ve çoğu türdeşlerini şaşkına çevirip ruhları türlü şekilde baştan çıkarırlardı. Eylemlerine gerekçe olarak "ün"ü gösterirler. Onları görünce herkes gibi gülmek istedim ben de; ama böylesine tuhaf bir öykünme olanaksızdı benim için.
25 yıllık bir yaşamın -birkanadıkırıklığın- özeti olabilir mi bu cümle?:
"Ben, babamın yuvarladığı çığın altında kaldım."
Ya da Birhan'ın son ithafındaki gibi:
"Dilimde yarım bir hece gibi kalan babamın güzel hatırası için.."
o kadar yoktun ki..