eflatun sufleler...

"bunları yazmakla, çıldırmaktan kurtulunur mu..?"


"sorarlarsa, ''ne iş yaptın bu dünyada?'' diye, rahatça verebilirim yanıtımı:''yalnız kalabildim! altı milyarın arasında doğdum. ve hiçbirine çarpmadan geçtim aralarından...


'' ne ölüm ne de hayat! hiçbiri kovalamıyor beni rüyalarımda. hiçbirinin eli bana değmiyor. çünkü ellerim ceplerimde hiç olmadıkları kadar. varlığıma nedensizlikten delirdim ben. hiçbir nedeni kendime yakıştıramadığımdan. hepsini giydim. hiçbiri olmadı. hepsi dar geldi. inansaydım herhangi birine, uğruna gerekirse dünyayı kan gölüne çevirirdim. okyanuslar kırmızı olurdu. pıhtılaşmış knalardan siyah kanlar yükselirdi. ama inanamadım. bir türlü inanamadım... bütün hayat bir ilizyon. benim gibi kayra gibi... "



"Great EscaPe. Great Return!"Ağlamak için gidiyordum. Etimin parçalanışını görmek için gidiyordum. Ruhsal hayatımla alay etmek için, bildiğim herşeyle mücadele etmek için dönüyordum. Ne kadar dayanabileceğimi, ne kadar duyarsız olduğumu anlamak için gidiyordum, sokaklarında tesadüfen babamı görebileceğim ülkeye...


O kadar istedim ki gerçek bir duyguyu içimde hissetmeyi! Eğer pişmanlık hissedersem devamı da gelir, diyordum kendime. Sevmeyi bile öğrenebilirim yeniden, diyordum. Yeniden bir insan olabilirdim. Ama şimdi anlıyorum ki benim için artık çok geç. Ne bir pişmanlık duyuyorum, ne de gözpınarlarım ıslanıyor. Hiçbir şey hissetmiyorum. Hiçbir şey...


Belki de en büyük şiddet buydu: "durmak". insan kaçarken başkasının, dururken kendi kanında boğulur. insanın kendine biçtiği cezadan daha acı dolu olanı yoktur. insanın kendine verdiği cezaların ilki, işlediği suçtur...


"Ve artık insanlar bir karar vermeli. Ya cenazelerde ağlamayacak ölülerine , ya da üzerine basmayacak, sevdiklerinin cesetlerinin beslediği toprağın!"


...


"insanlar..."dedim fısıldayarak."taşırlar insanları. kundaktayken, tabuttayken. hep taşıyacak birileri olur. bazıları dostluktan, bazıları cepteki paradan, bazıları da içinde bulundukları sistem bir gün onlara da taşınma sırasının geleceğini söylediği için, taşırlar insanı...


sanrı seçkileri-kinyas ve kayra-hakan günday


Bu şehir bıçak..tı, kınından çekilirken harfler, sözcüklerin en keskin yerinden vurulduk bir gece.. ö(y)lesine bir geceydi işte, ay, ışığına hükümlü, güneş gündüze, gündüz saatlere, saat zamana, zaman bize, ben kime... hükmünden sual olunmayanı sorgulamak bize düş'tü, yaralarımızda çevirdiğimiz o keskin, o paslı bıçaktı gece işte; ay ışığı peşimizde, yağmur içimizde, karanlık ardımızda, biz nerde...

Kelimelerin kifayete susadığı, sesinin nefesim olduğu yerde; denize döndüm yüzümü, bütün o korkuların, kuşkuların, acaba'ların, niye'lerin, belki'lerin kendini denize bıraktığı yerde... Boşvermek, yok saymak bi ömrün kaçta kaçına denk gelir? seslerini duymadım hiçbirinin, çünkü sesi(n) hepsine bedeldi, önce sesin vardı zaten, yeniden başlamakların, bütün köprüleri yakmaların, ardına bakmadan maviye kanmaların başlangıcında hep senin sesin vardı. yüzünden, ellerinden, gözlerinden çok önce...
notaları kurşunlanmış bir şarkıyken yalnızlık, sesinle hayat verdin şarkıma, -ki inandım "sesini öpsem, şarkın olsam" derken sen, ben tüm sesleri tüm şarkılara bedellemeye hazırdım seninle, içimdeki sol anahtarını sözlerinin girdabına bıraktım, o en dipteki kapının açılması; c'an meselesi...

bunu sen yaptın. çünkü uyandığımda tüm parmaklarım birer piyano tuşuydu ve... tebrikler, bildin tatlım. bunu da sen yaptın. taramalı saat seslerinden bir sonat besteliyorum. eşlik et bana pencere kenarından. başının düştüğü yerlere es koyarım. sen bana bakma, ben bazen çok es koyarım. senin fısıltıya dönen sesinden başka söz istemem. tam şimdi kilometre kilometre atlıyorsun portelerimden.. elimde kalan tüm notalar kısa kesik yol çizgileri. es. es. es. bunlardan beste yapılır mı? ben yaparım. tüm enstrümanlara sustururum o es’leri. en çok da bir viyolonsele sustururum. insan sesine en yakın ses onunsa, insan sessizliğine en yakın "sus" da ona ait olsa gerek. bende şimdi bir gam. adı da la minör. balkona astım nemli gözleri kurusun diye. kurusun, uyusun da büyüsün diye. ninniler bile söyledim. kandıramadım. bende şimdi bir gam. tüm bunları sen yaptın. bir ara...




Senkronize oluşlarımızın mutluluğu saniyeler sürüyor, yüzümüze yansıyor. Kopacak tek alkış dengemizin aleyhine belki de, dokundurmuyoruz artık kimseyi "biz" e.

Ve ben biliyorum ki ne kadar güzel esnersem, öyle değeceğim ayak parmaklarımın uçlarına. Kırılmadan kıvrılmaya çalışıyorum. Aşk, ayak parmaklarımın ucunda çünkü. Ve sana koşuyorum cambazlık ettiğimiz ipin üzerinde...



çalar...şebnem ferah-saatim çalmadan...